Kritik Zaman Notları
- Ümmetimiz ilk zamanından beri farklı imtihanlar ve fitneler geçirmiştir. Açlıklar başta olmak üzere katliamlar, sürgünler ve iç çekişmeler mü’min insanı hayatı çekilmez hissiyat yoğunluğu ile baş başa bırakmıştır. Ümmetimiz bu tür imtihanları Allah’ın yardımı ile genel olarak başarı ile geçmiştir. Açlık yüzünden kitlesel bir din değiştirme olmamıştır. Tehcir edilen bir neslin topluca din değiştirdiği duyulmamıştır.
Bugün Müslümanlar olarak karşımıza çıktığını zannettiğimiz ve Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin ümmeti adına korktuğu durum olan ‘dünyanın mü’mine açılması’ fitnesi önceki fitnelere göre daha tehlikeli ve etkilidir. Açlığa dayanma kudretini tokluğa dayanma olarak göstermek daha zor olmuştur. Mevcut şartlarda nimet bolluğu olarak adlandırdığımız ama hadis-i şerifte ‘dünyanın mü’mine açılması’ hâlini günümüzün imtihanı olarak anlamak ve gerekenleri düşünmek zorundayız. Pastasından diplomasına, ev döşemesinden binek vasıtasına kadar ‘dünyanın mü’mine açıldığı’ sahneleri en fakir mü’minden sıradan insana kadar herkesin üzerinde bir boyutuyla görmek mümkündür. Belli ki Allah Teâlâ bizi ‘nimetlerini bize açmış bir dünya’ ile imtihan etmek istemektedir. Dünya nimetleri üzerine birbirine saldıran mü’min sahneleri bu zamanın belası, fitnesi, imtihanı veya ne ile adlandırılacaksa bizim derdimizdir. Siyasetteki çekişmeye böyle bakmamızda sakınca yoktur. İlim adamı olarak bilinenlerin ucuzcu çıkışlarının kaynağında bunu görmek mümkündür. Kadın dünyasının iman iddiasına, var olduğu söylenen tesettüre rağmen yabancılara özentili tavırlarında bunu görmek mümkündür.
Örnekleri artırabiliriz ama gerek yoktur, aynı hayatı yaşıyoruz ve her şey gözlerimizin önünde cereyan ediyor. Özet olarak şunu bilmemiz gerekiyor:
Tehcire zorlanmaya dayanmaktan daha zoru, yazlıkları ve villaları olan bir hayat olabilir. Açlıktan daha tehlikelisi bir tokluk olabilir. Yalnızlıktan daha ağırı bir dost/kardeş bolluğu çekişmesi olabilir. Allah’ın imtihanını kazanan da kaybeden de bu süreci iyi izleyerek ya da izlemeyi ihmal ederek akıbetini görecektir.
- Zamanımızın iletişim zamanı olmasının da etkisiyle önümüze çıkan en ağır fitnelerden biri, sanal din ve sanal insan üretecek büyüklükte bir ‘boş, mesnetsiz söz üretme’ furyasıdır. Dileyenin dilediğini konuşmaktan çekinmediği bir ortamda ithamlar, iftiralar, rüyalar, zanlar, varsayımlar, yorumlar ve nakiller… Her biri bir vebal kümesi niteliğindeki ağır sözlerin ölçüsüzce ve hesabının verileceğine inanılmadan konuşulması, yazılması, yayılması durumu zamanımızın çıldırmış kimliğini göstermektedir. Gıybeti, iftirayı, söz taşımayı ve benzeri ölçüsüzlükleri naslarla men eden bir dine iman edenlerin gelişen teknolojik araçları da kullanarak bu menhiyata dalmaları tam anlamı ile fitnedir. Fitnenin çağa göre tasarlanmış şeklidir bu. İbadete tahsis edilmiş mekânlar olan camilerin bile yer yer böyle şeylere bulaştırılması ise vahametin ağırlığını ispat etmektedir.
Yeniden Kur’an ve Sünnet anlayışlı, sahabe örnekli bir hayat oluşturmaktan başka da bir çaremiz yoktur. Yoğun siyasî gündemlerde, haber bültenlerinde erittiğimiz vakit ve enerjimizden bir nebze de Şeriat ahlâkımızı oluşturan esasların korunmasına ayırmamızda yarar vardır. Gıybet ettikçe Allah’ın razı olduğu kullar olmayacağımızı, kul hakkı yüzünden ahiretimizi zarara uğrattığımızı anlamalıyız.
- Hayat olduğu gibi cihattır. Cihadı Bedir meydanından evlerimize, iş yerlerimize hatta ibadet ettiğimiz mekânlara taşımış düşünceye muhtacız. Her birimizi farklı bir alanda eriten İblis’e karşı uyanık olmamız gerektiğini geç anlarsak kaybederiz. Mükemmel görüntülü bir namazlı hayatın yanında basit görülmüş hatalarla batan nesil durumundayız. Büyük sözler konuşan ama küçük işlerde helak olan fotoğraf bizim fotoğrafımızdır. İbadet dünyamız canlandırılmalı, ahlâkımız mü’min ahlâk niteliğine kavuşturulmalı, siyaset, ticaret, seyahat veya her ne ise alakalı olduğumuz; onu Şeriat’ımıza göre yapmayı prensip edinmeliyiz. Diplomalı çocuklar yetiştirme sevdamız mü’min çocuk olarak dönüşmelidir. İşi olan gençleri ahlâklı ve işi olan gençlere çevirmeliyiz.
Hayatı yönlendirmek için var olan bir dine iman ettik. Hayatın tamamına talip olmadıkça dinimizi olduğu gibi sahiplendiğimizi iddia edemeyiz. Hayatın herhangi bir alanını boş bırakamayız. Aksi takdirde fitne bizi kuşatır.
- Allah Teâlâ, gelirse herkesi kuşatacak bir fitneden çekinmemizi emretmiştir. Fitne geldiğinde sakallıları veya peçelileri istisna etmiyor. Evet, başkaları yüzünden geliyor geldiğinde ama herkesi etkiliyor. Başta âlimler olmak üzere dini ve değerlerini müdafaada kusuru olanlar yüzünden fitne, mumu kuşatmaktadır. Semtimize cami yapılması kadar ilgilenmemiz gereken acil meselelerden biri de semtimizde münkere karşı ayakta duran ve itirazını seslendiren bir grubun bulunup bulunmadığı gerçeği olmalıdır. Caminin ve cami eksenli binaların varlığı insana ait görevlerin yerini doldurmuyor. Gücü ve niteliği oranında ama herkesin münkere/din dışı işlere karşı uyanık bulunduğu bir ortam oluşturulmadıkça İsrailoğulları’nın akıbetinden kurtulmak mümkün olmayacaktır.
Allah’a karşı kıyamet gününde özrümüz olabilecek tek gerçek, nesil olarak dinimizi sahiplenmemizdir. Sohbet ortamlarında dinle alakalı muhabbetler yerine herkesin takati ile orantılı ‘iyilik teşvikçisi/kötülük engelleyicisi’ rolünü sahiplenmesi şarttır. Din adamı olarak maaş alanlara terk edilmiş din, Rabbimizin huzurunda özürsüz ve azaba müstahak durumda olmamız anlamı taşımaktadır.
Hepimizin idrak etmesi zorunlu bir hakikat vardır:
İçimizde salihlerin bulunuyor olması veya bizim ailece salihlerden olmamız akıbetin iyi olmasını gerektirmiyor. Niteliği ‘kötülük’ olanların çoğalması toplum açısından niteliği ‘iyilik’ olanların da helak olmasına mâni değildir. Kötülüğün ve kötülerin sesinin daha gür çıkabildiği toplumda ezanlar yükseliyor olması sonucu değiştirmeyecektir. İyilerin örgütlenmemesi ve seslerini gür yapmamaları belaya davetiye çıkarmalarıdır. Enfal suresinin yetmiş üçüncü âyeti yeni inmedi, Kur’an’ımızın bize hitap eden âyetlerinden biridir. Birbirini sömüren hocalar veya keyfine dokunulmaz durumu hayır olarak gören ilim adamları bu ümmetin akıbeti açısından âyetteki tehdidi iyi düşünmelidirler.
Durum gayet açıktır:
- Medreselerin varlığı,
- Camilerin çokluğu ve süslü yapıları, ezanların yükselmesi,
- Siyasette mü’min insanların söz sahibi olması,
- Umreye gidişlerin çoğalması, hacca kur’a ile gidilebiliyor olması,
- Adına İslamî denen bankaların varlığı,
- Okullara Kur’an dersi konması,
- Kadınların tesettür engelini aşmış olmaları ve benzeri içimize ferahlık getiren olumlu gelişmeler tek başına fitnenin engeli olmayacaktır. Peygamber aleyhisselamın ikazı çok açık ve nettir: ‘Kötülük çoğaldı ise iyiliğin kurtarıcılığı yoktur!’
- Hayalciliğin gereği yoktur. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem sahih bir hadiste ‘vay yaklaşan fitnedeki Arab’ın hâline!’ buyurmuştu. ‘Yaklaşan’ sözünün üzerinden kaç asır geçti. Bu yaklaşmanın ne kadar burun buruna geldiğini takdir edemezsek rakam bilmiyoruz demektir.
- Asrımızın musibetlerini sıralarken liste uzar. Musibet olarak içine düştüğümüz badirenin en risklisi olarak bereketimizin eridiğini yazmalıyız. Bereketimiz gidiyor. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bunu da haber vermişti. Hadislerde ‘zamanın daralması’ olarak geçen uyarıyı biz hayatımızın pek çok alanında izleyebiliyoruz:
- Vakit bereketini kaybetti. Onca imkâna rağmen vakit darlığı yaşıyoruz. Gün aynı gün, ay aynı ay ama hayat bize yetmiyor.
- İlmin bereketi gitti. Büyük kütüphaneleri evlerimize taşıdık ama ilmi bulamadık. Âlimin bereketi kayboldu.
- Ekmeğin bereketi eridi.
- Paranın bereketi enflasyon adı ile eridi.
- Dostluğun bereketi sunileşti.
- Evlilikler asıl gayesi dışında sürdürülür oldu.
- Elimizi tuttuğumuz her şeyde bu bereketsizliği görmemiz mümkündür. Toprağımızı kaybettiğimizdeki refleksimizi bereketi kaybederken göstermiyor olmamız da duygu bereketimizin, hissiyat kıtlığımızın işareti olmalıdır.
- Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin hadislerindeki fitne ikazlarını ‘işte bu idi’ diye günlük olaylarla tahdit etmeyi uygun bulmayız. Aynı şekilde o ikazlardan üzerimize bir pay çıkarmamayı da uygun bulmayız. Ortası matlubumuz olmalıdır.
- Gelen her günün geçen günden daha sıkıntılı olacağını kabul etmek zorundayız. İnsanlık zirveden iniş pozisyonundadır. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin peygamberimiz olarak gönderilmesi bir kıyamet alametidir. O alamet başlamıştır ve devam etmektedir. Kıyamete yürüyüş açısından geri dönüş mümkün olmayacağına göre yarının bugünden iyi olması kitlesel ve nesiller bazında asla mümkün değildir. Bireysel olarak yarınlarda bugünlerdekilere göre daha iyi bireylerin bulunması mümkün olabilir. Mücadelemiz de o bireylerden olma yönündedir biiznillah.
- Bugünlerin en hassas kriterlerinden biri mü’minin mü’mine silah doğrultmasının imanı sarsacak nitelikte bir suç olacağı gerçeğini hatırlamak olmalıdır. Birbirimizin canına kastederken veya öyle bir suça sebep olurken birbirimizin imanı ile oynadığımızı ve bunun maliyetinin de cennet/cehennem olacağını unutamayız.
- Bugünlerin kurtuluşu ibadete sığınmaktır. Camideki ile, evdeki ile, seccadedeki ve iş yerindeki, her yerdeki ibadetle kurtulabiliriz. Kulluk bunu gerektiriyor: Fiilî olarak Allah’a sığınacağız. Bunu seccadeye kapanmak, kitaba kapanmak, sokağa ve infaka kapanmak olarak da yorumlayabiliriz.