Kur’an’ımızın Tevbe suresi yüzüncü âyetine bakalım:
‘Muhacir ve Ensardan İslam’a ilk girenler ile bunların yolunu samimiyetle izleyenlerden Allah razı olmuş, onlar da Allah’tan razı olmuşlardır ve Allah onlara içinde ırmaklar akan cennetler hazırlamıştır. Orada ebediyen kalacaklardır. En büyük bahtiyarlık işte budur.’
Bu âyet, ana hatları ile şu konuları ihtiva ediyor:
– Kur’an’ımız İslam’ın ilklerini Muhacirler ve Ensar olarak öne çıkarmaktadır. Onların ilk olmanın getirdiği zorluklara tahammül etmeleri, sabır ve sebatları Kur’an âyetleri arasında ebedileşmiştir.
– İlklerin durumu sıradan bir başarı değildir. Kur’an’ımızın ifadesiyle Allah onlardan/onlar Allah’tan razıdırlar. Bu muhteşem bir seviyedir. Bu seviye içinde ırmaklar akan cennetlerle taltif edilmeyi getirmiştir. Sonsuzluk içinde cennetlerde kalacaklardır.
– Kur’an’ımızın âyetleri arasında zikrettiği bu büyük kazanç, İslam dininin ilklerinden olmayı başaranlarla sınırlı değildir. Onlar ilkler olmuşlar ve o muhteşem nimete ermişlerdir. Yalnız o muhteşem nimetler ve Allah’ın razı olması/Allah’tan razı olma düzeyi sonradan gelenler için kapanmış değildir. Onların yolunu samimiyetle izleyenler onların erdiğine ereceklerdir. Bu bir tahmin veya temenni değildir. Allah Teâlâ’nın açık vaadidir. Tevbe suresinin bu mübarek ayeti o muhteşem nimetleri üç gruba vaat etmektedir. Bunların birincisi muhacirler, ikincisi ensar, üçüncüsü de onların izini samimiyetle sürebilenlerdir. Ortada bir âyet vardır. Bu ayetin ifadesi de yorum gerektirecek bir kapalılıkta değildir. Gayet açık ve net bir ifadedir bu: İlklerin izini sürenler onların erdiğine erecektir. Elhamdülillah.
Ashabı kiramı yani muhacirleri ve ensarı sahabi olmaları dışında ‘bir kere yakalanmış tekrarı olmaz’ hedeflerin sahipleri olarak görmek yanlıştır. İşte âyet buradadır. Bütün mü’min gençleri ‘Allah’ın razı olacağı/Allah’tan razı olunacak’ hayata davet ediyor. Bütün gençler, erkekler ve kızlar sürdükleri izin vardığı yere varacaklardır. Sürülen iz muhacirler ve ensarın izi ise onların vardığı yeri Allah Teâlâ kitabında göstermiştir. Tereddüt yok bu hesapta. Bir varsayım değildir bu. Cennetler ve ırmaklar, daha da muhteşemi ‘Allah’ın rızası/Allah’tan razı olma düzeyi’ asla sıradan bir temenni olamaz. Aksini iddia etmek bizi kitabımıza imanımızla ters bir yöne sürükler.
Görünen hedef açık ve seçiktir:
– Muhacirler,
– Ensar,
– Onların izini samimiyetle sürenler.
Bu üç sınıfa Allah’ın vaadi haktır ve aynıdır: Irmakların aktığı cennetler. O cennetleri saadetle dolduran büyük kazanç: Allah’ın kulundan razı olması/kulun da Allah’tan razı olması!
Liberal işgalin kirlettiği zihinlerimiz diplomalara ve mobilyalara, iş koltuklarına takılıp kalınca önümüzde duran bu büyük yatırımı takdir etmekte zorlandık olabilir. Kitleler kadını ile erkeği ile sürüklenmeyi ve sömürülmeyi benimsemiş olabilir. Böyle bir ayetin aşıladığı saadeti hissetmekte zorlanabileceğimiz kadar algılama kirliliği yaşıyor olabiliriz. En yakınlarımız bize bu hedefi unutturacak mini ve yapay hedefler çıkarabilirler karşımıza. Anne babalarımız bize acıma maskesi ile yanlış yönlendirmelere esir edebilirler bizi. Eşlerimiz başka alemlerde olabilir. Ne olursa olsun, kim ne derse desin, âyet ortadadır. Âyetin hükmü de kıyamete kadar bakidir. Beğenmek değil iman etmek zorunda olduğumuz bir sözdür bu söz. Sahibi de Allah Teâlâ’dır.
Biz âyeti, sonundan başına doğru okuyarak anlamaya çalıştığımızda şunu görüyoruz:
Allah’ın razı olduğu/onların da Allah’tan razı olduğu kullar oldukları için en büyük bahtiyarlığı kazanarak ebedi cennetlere girip ebediyen orada kalacak olanlar İslam’ın ilkleri olan muhacirler, ensar ve sonradan gelip onların izini sürenlerdir.
Bu kadar. Gayet açık ve net bir kural bu. Tahmin değil, büyük bir beklenti değil. Şans değil, kura değil. Kesin ve tereddütsüz bir sonuçtur: En son gelen mü’minle ilk mü’minler bu muhteşem sonuçta buluşacaktır. Bugün ‘dinime bütün diplomalar feda olsun’ diyebilenler, dün meleklerin tasdik ettiği bir samimiyetle Resûlullah sallallahu aleyhi ve selleme ‘sana anam babam feda olsun’ diyenlerle buluşacaklardır. Dünyadaki tarzda buluşanlar ahiretteki akıbette de buluşacaklardır. Dininden iş arayanlarla dinini işi edinenler arasındaki fark bu sonuca götürecektir.
Kim kimin izini sürüyor ve kim ne kadar samimi?
Cevap çok şey ihtiva ediyor. Ne korku ne gam. Sürdüğün iz belli ise akıbet de bellidir.
O da ‘Allah’ın senden razı olması/senin Allah’tan razı olman’dır.