SORU:
Hocam, Bugün İslam coğrafyasında yaşanan çok acı olaylar var. Biz ne yapabiliriz? Peygamberimiz efendimiz döneminde Müslümanlara eziyet yapıldığında ve onlar da mesafe olarak uzak olduklarında devlet olarak değil de fert olarak ne yapıyorlardı?
CEVAP:
İsterseniz biraz daha geniş bir pencereden bakalım konumuza ve bir örnekle anlamaya çalışalım.
Yeryüzünde büyük bir katliam ve zulüm var. Bu herkesin bildiği bir vakıadır.
Aynı şekilde yeryüzünde çok yaygın ve etkin bir şirk ve tuğyan da vardır. Bu da bilinen bir gerçektir. Biz mü’minler olarak yaşadığımız topraklarda zulmün bulunmasına da şeytana kulluk yapılmasına da karşı olmamız gerekiyor. Zira mü’min olmak, Allah’ın Şeriat’ını temsil eden tarafta olmaktır.
Demek ki karşı kutupta iki yanlış, İslam’ımızın ve ona teslim olan Müslümanların varlığına rağmen güçlenerek devam etmektedir. Bu iki şeyi şirk ve zulüm sözcükleri ile özetlemiş olalım.
Allah’ın nazarı ile bakıldığında ne şirk hafif görülür ne de zulüm. Hatta şirk için ‘büyük’ sıfatını kullanmamızda da sakınca yoktur. Bu iki ateş zulüm ve şirk yanmaya devam ediyor ve alevleri üzerimize üzerimize geliyor. Dumanı nefesimizi daraltıyor. Ne yazık ki acı gerçek böyledir.
Siz, zulme karşı bireysel olarak ne yapabileceğimizi soruyorsunuz. Ona cevap vermeden önce ateşin öbür bacası olan şirk için ne yapabildiğimizi de ben sormuş olayım.
Şirkin varlığına ve yaygınlığına rağmen kul olarak yapabileceklerimizi yapıyoruz. Ne yaparsak yapalım, yaptığımız bizimle sınırlı ve bizim çevremizden oluşuyor neticede. Şirkin kendisine bizzat karşı duracak şeyi belki iki asırdır yapamıyoruz. Durum ortada, sonuç göz önündedir.
– Şirke itikat olarak, pratik olarak bulaşmıyoruz.
– En azından kalbimizi şirke karşı savunma hatta karşı duruş ile dolduruyoruz.
– Ailemizi, yakın çevremizi hak tarafında olmaya çağırıyoruz. Bunun eğitimi ile uğraşıyoruz.
– Acil, kısa vadeli, uzun vadeli planlamalar yapıyoruz. Âlimler yetiştirmeye çalışıyoruz. Evlerimizin çatısını yapmadan da olsa camilerimizin minarelerini yapıyoruz. Camiye gitmiyor olsak bile ezan sesinin hak adına şirke karşı yükselmesi için mücadele ediyoruz. Vesaire vesaire..
Yapılanlar ve yapılması gerekenler şüphesiz bunlarla sınırlı değil ama ‘budur takatımız’ deyip kendimizi rahatlatıyoruz. Yapacak bir şeyi olanı da dinliyoruz. Kuluz, insanız; haddimiz belli çapımız belli. Bizi yaratan Rabimiz, samimiyetimizi ve kapasitemizle faaliyetimiz arasındaki oranlamayı bizzat kendisi yapacaktır. Biz de ona sığındık.
Şimdi konunun zulüm boyutuna gelebiliriz.
Ateşin diğer bacası zulüm için neler yapabiliriz? Ashabı kiram Allah onlardan razı olsun, neler yaptılar?
Bu soruya önce ümmet olarak ne yaptığımızın cevabı ile başlayalım. Ümmet olarak bir şeyler yapabilmemiz için ümmetimizin başının olması gerekir. Yok, başımız yok. Halifemiz yok ne yazık ki. Baş olmayınca ya kendini baş zanneden uzun burunlar türedi ya da başın yerine hareketler eden eller kollar türedi ama baş yok. Dolayısıyla ümmet adına bir şey yaptığımızı söyleyemeyiz. Ümmetini dert ederek yazan konuşanları da hayatta bırakmadılar. Hasan el-Benna gibiler ümmet mantıklı oldukları için İslam’ımızı kabile dini gibi görmek isteyenler tarafından yok sayıldılar. Dolayısıyla yapılan hiçbir şey bu ümmeti kuşatacak ve rahatlatacak çapta ne yazık ki olamadı.
Siz ashabı kiram dönemini soruyorsunuz, onlar ne yaptılar merak ediyorsunuz. İşte size ne yaptıklarının özeti:
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem vefat edince Ebu Bekir radıyallahu anhı hatırlayın. Uğuruna can verdiği Peygamber aleyhisselamın mübarek naaşını ortada bırakıp önce mü’minlerin başı kim olsun diye çırpındı. Ümmetin siyasi başını belirleyince cenaze işlerine geçti.
Onların yaptığı ve bizim durumumuz karşılaştırılabilir. Bunun etrafında daha fazla yorum yapmak ta istemiyorum.
Fertler olarak ya da üş beş kişi bir araya gelmiş mü’minler olarak neler yaptık, neler yapmalı idik? Her ne ise yaptıklarımız ve yapmamız gerekenler, ortada zulüm ateşinin bacası hâlâ tüttüğüne göre yeterli olanı yapmamışız demektir. Ortada bir eksiklik vardır.
Sizin de izlediğiniz bir yığın iş listesi görebilirsiniz, teklifler bulabilirsiniz. Onları saymam gerekmiyor ama ben sizin vesilenizle bütün mü’minlerin ‘ne yapılması gerektiğini araştırmasının’ neredeyse en acil görevi olacağını zannediyorum. Başta ulemamız olmak üzere hepimizin acil bir görevi bu olsa gerek.
Bir de Rabbimize iltica; bütün çaresizlerin ve mustazafların herkesin tek sığınağı o kapıya iltica..
Allah’a emanet olunuz.
Nureddin YILDIZ
fb.com/nureddinyildiz
twitter.com/nurettinyildiz
instagram.com/nureddinyildiz