Sen, cihat iddiası olan, ümmetini dert edinen, namaz için seccadeye yönelen genç, aziz mü’min genç; sabrı kimin işi görüyorsun? Hastanelerde kıvranan hastalar ya da fakirliğin belini büktüğü aile reisleri için mi? Veya zalim bir yönetimin hapishanelerinde ömür tüketen mazlumların işi mi görüyorsun sabrı?
Önce bu soruyu tart zihninde, sabır sana kimin işi olarak yansıyor?
Sonra da Allah Teâlâ’nın şu âyetini düşün ve sabır kimin işi sorusu ile birleştir bunu:
“Onlar, âyetlerimize kesin bir şekilde iman ederek sabır ve sebat ettiklerinde, kendi içlerinden buyruğumuzla insanlara doğru yolu gösteren önderler tayin ettik.” (Secde, 24)
Bu âyet, İsrailoğulları’ndan söz ediyor ama Allah’ın kulları üzerindeki bir kanunu hatırlatıyor. O kanun şudur:
Önder olacak insanlar ‘sabır ve sebat eden’ insanlardır. Sabretmeyi becerebilenlerin kazanacağı bir imtihandır insanoğlunun imtihanı. Şimdi sen bu sabrı hastanede, hapishanede bekleyen insanlara mahsus gibi mi göreceksin? Fakirliği sabırla bağrına basanların işi mi zannedeceksin onu?
Hayır mü’min genç, sabır senin işindir. Onların işi olduğundan daha fazla senin işindir. Sen sıradan olmanın ilerisine geçmek için çırpınıyorsun. Sabır da öncelikle sana gerekiyor. Senin ibadetin, namazın ve zikrin senin bir ferdi olduğun ümmetinin geleceğidir. Ayağın kaymadan yol alman gerekiyor. Sürçmeden konuşman şart. Arkana bakmadan yol alman isteniyor senden. Sen gençsin. Bugün genç, yarın imamsın biiznillah. Bugün dinliyorsun, yarın konuşacaksın. Sen sadece sen değilsin. Sen olduğun kadar bu ümmetsin aynı zamanda. Umutsun inşallah.
Haramlardan bir haramın önünde gevşemeden imanını ve kimliğini korumak için direnmenin adı sabırdır ve sen o sabırla yükseleceksin. O sabır seni sonunda önderler arasına koyacak.
İbadet ederken sabretmen de böyledir. Namazdan hacca kadar nerede ibadet durumunda isen orayı sabırla ayakta tutacaksın. Sabrı bir an bıraksan İblis seni kaydırır, önündeki seccadeyi uçurur gider. Zikir yaparken de sabredeceksin ki dilin ve kalbin beraber Allah’ı zikredecek.
Ebeveyninin huzurunda sabırla durmayı becerebildiğin zaman, anne-babaya hizmet sayesinde cennetlerde makamın olacak.
Arkadaş tuzaklarına, gençliğin şehvetlerine, teknolojinin cazibesine, nefsin bitmez tükenmez isteklerine karşı sabrettiğin zaman kazanacak ve kazandıracaksın.
İlmin ağırlığı seni bıktırmadan sonuna kadar sabredebildiğin zaman elde ettiğin ilim sayesinde “Allah’tan hakkı ile korkanlardan” olacaksın. Sen kazanacaksın. Seni doğuran kazanacak. Sana emek verenler kazanacak. Seni umutla bekleyen ümmetin kazanacak.
Her şey senin sabretmen ya da sabrı kuşanamayıp dökülmenle bağlantılı olacak aziz genç! Sen sabredebildiğin kadarsın. Şehvetlerinin önünde erimeden yürüyebildiğin zaman sen o beklenen gençsin. Sana kurulmuş tuzaklardan kendini koruyabildiğin gün mübareksin. Dininin senden istediği itaati sergilediğinde güzelsin. Sabrı soluduğun hava gibi kullandığında nefes aldığını kabul et. En kritik anlarda kuşan onu. İş işten geçmeden ve gençlik bitmeden olsun bu. Bir kere daha genç olmayacaksın ama genç iken kazandıkların her zaman senin olacak. Ne mutlu sana aziz genç, ne mutlu.
Şimdi dön ve sabrı kimin için gördüğünü düşün. Önce kim sabretmeli bu âlemde; İblis’in emri ile yollara dökülmüş bütün şer odaklarının hedefindeki genç mü’min, sabır önce senin işin değil mi?