Meyve veren ağacın çekirdeği ağaçtan çok küçüktür. Tohum olma kabiliyetindeki her çekirdek ortaya çıkaracağı üründen küçüktür. Büyük bir buğday tarlasının çekirdek niteliğindeki aslı o büyük görüntüye göre yok niteliğindedir. Çekirdek, çekirdek olduktan sonra az olması ya da küçüklüğü onun için bir eksiklik sayılmaz. Elma ile çekirdeği arasındaki büyüklük-küçüklük oranı göze takılmaz. Toprağı ile buluştuğunda çoğalma yönünü gösterebilen çekirdek ya da tohum asıl olma niteliği taşıdığı için değerli tutulur.
İnsan olarak elbette bitkilerle farklıyız ama çekirdek olma kabiliyeti gösteren insanların toplumları içindeki konumunu da çekirdeğin konumu ile karşılaştırabiliriz. Bir çekirdekten büyük bir çınar, bir avuç buğdaydan koca bir tarla olabildiği gibi bir çekirdek nitelikli insandan büyük bir medeniyet beklenebilir. Bu tabii bir beklentidir hatta ilk insandan bu yana görülmüş bir teamüldür. Kalabalıkları bir kişi yönlendirebilmiş, umutların tükenmek üzere olduğu zamanda bir kişinin tebessümü bahar getirebilmiştir. Peygamberler hep bir kişi olmuşlardır. Büyük önderler kalabalıkları yönlendirmiş ama kalabalık olmamışlardır. Bir babadan gelmiş olmamızdan mıdır bilinmez ama bir kişi, millet ve medeniyet olabilmektedir, yeter ki çekirdek kabiliyetli olsun.
Çekirdek ya da tohum kalabalığın içinden seçilip korunuyor. Sonra o çekirdek veya tohum kalabalığı ortaya çıkarıyor. Bitki dünyasında akış böyle kurulmuş. İnsan âlemindeki durum, peygamberler istisna tutulursa daha farklı değildir; kalabalıkların içinden çekirdek kabiliyetli birisi çıkıyor ve o ıslah edilmiş yeni bir kalabalık getiriyor. Âdem aleyhisselamdan beri böyle geldi insanoğlu. Bundan sonra da böyle gidecektir şüphesiz. Her buğday danesi tohum olmaya adaydır ama ürünün bir bölümü tohum olarak ayrılır. İnsan da yaratılırken mükerrem yaratılıyor. Her insan insanlığın ve kulluğun gereklerini yapabilecek en iyi şartlarda yaratıldığı gibi o yaratılışın en ters istikametine de düşme istidadı ile iç içe bulunuyor. Anne-baba, çevre, eğitim ve bildiğimiz pek çok etken çekirdeğin akıbetine etki ederek onu şekillendiriyor.
Babası veya annesi ya da bir yolla yetiştirilmesinden mesul olduğumuz çocuklar önümüzdeki çekirdeklerdir. Onların hesabı bizden sorulurken bir çekirdek olma durumları itibariyle sorulabilir o hesap. Şu kadar yıl yaşamış bir insan olmalarının ötesinde şu nitelikte bir noktaya getirilebilecek bir çekirdek olmaları da mümkündür. Küçük bir çekirdeğe de büyük bir ağaç olarak bakabilmeye mecburuz. Çekirdeği küçük ve tek gördüğümüzde kaybettiğimiz şey büyük olandır. Samimi bir anne-baba ya da muallim bu farkı bilmelidir ki samimiyetine uygun bir tavır sergileyebilsin.
Allah azze ve celleyi teşbih ettiğimiz bir iki kelimeyi aşmayan zikir ifademiz de böyledir. Bir kere tekrar edilen ‘sübhanallah’ esasen bir çekirdektir. Büyüyüp cennet çapında bir kazanç olabileceğine göre zikrederken tesbihatımızı büyüyüp cennet olabilecek bir çekirdek gibi görmek durumundayız. Gerçek bir zikir de budur esasen. İki rekât namaz da böyledir. Allah’ın katında büyüyen, basit gibi gördüğümüz bir sadaka da böyledir.
Küçük görüp kaybettiğimiz şeyler için geri dönüp ne büyük şeyler kaybettiğimizi incelediğimizde esefimiz derin ve büyük olabilir. Allah’ın ve nebisinin önümüze koyduğu şeyleri büyük görme hassasiyetine erişebilsek kazancımız daha büyük olacak. Değerlendiremediğimizin basit bir çekirdek değil büyük bir ağaç olduğunu anlayacağız o zaman. Bir çocuk değil bir gelecek diyebileceğiz, demeliyiz. Bir teşbih değil bir cennet diyebileceğiz, demeliyiz de. Küçük kalmamanın yolu bu olsa gerek.