Sel sularına kapılan için ‘sele kapıldı’ denir. Sele kapılan boğulur ve ölür. Sel bir afettir, sele kapılan da afette gitmiştir. Büyük sel veya küçük sel önemli değildir, ölüm nedeni sel olan için sel afettir. Selin önüne kattığı her şeyi sele gitmiş sayarız. İnsan ve insana ait her şey için sel bir tehlikedir. İnsan bu dünyanın misafiri olarak var olduğundan beri dünya toprağında seller onu bulur durur.
Bugün sele gidenler arasında yeni bir başlık açmamız gerekmektedir. Afet olarak ümmetimizi basan sellerin yanında bir de ‘sel seyrettiği için sele kapılanlar’ oluşmuştur. Hiç tereddüt etmeden dememiz gerekiyor ki: Selin önünde sürüklenmek ile seli seyredip durmak da sele kapılmaktır.
Su veya su gibi sele dönüşen her şey, mümini helak ediyorsa afettir. Su seli veya kültür seli ya da eğitim seli olması sonucu değiştirmiyor. Ümmetimizin geçmişi ile bağını kesen, yarınını Şeriat’ından uzak duruma getiren her şey bir seldir. O sele kapılanlar da kaybımızdır seli seyredenler de. Sokaklarda sürünen nesil ve o nesli o şekilde seyredenler selde sürüklenmektedirler. Sel olup akan medya önünde kaybolup gidenler ve seyredenler aynı kategoridedirler.
Zamanımızı sürükleyen herhangi bir sel ve o sele sessiz kalan herkes böyledir.
Mukaddesatımızı eriten, geçmişimizi bizden uzaklaştıran, geleceğimizi Şeriat’ımızın olmayacağı şekilde tasarlayanlar ve bunu idrak edemeyerek seyredenler böyledir. Ailesindeki ahlak kaybını seyreden, seli seyredendir. Kaybolanla beraber o da kaybolacaktır.
Birbirimizin velileriyiz. Birbirimizden sorumluyuz. Sadece mümin olduğumuz için. Mümin olmanın yüklediği yanında aile ortaklığı da bir yük getirmektedir.
Aynı camide namaz kılmak da böyledir. Sadece namaz kılıp gidemeyiz. Orada bize namaz kıldıran sadece namazımızı kıldırmakla görevini bitiremez. Camide sele kapılanları seyreden cami görevlisi de sele kapılmıştır. Mümin mümini helak olurken seyredemez. Hepimiz insanız, insanlık bize bir yük getiriyor. Hepimiz müminiz, mümin olmak sorumlu olmaktır. Sele kapılmayı kabul edemeyiz. Selin akışını da seyredemeyiz. Gücümüz kadar sorumluyuz. Boğulmayı kabul etmediğimiz kadar boğulanı seyretmeyi de kabul edemeyiz.
Aile dünyamızda olup bitenleri bu pencereden görmeliyiz. Dinimize ait kavramlar ulu orta şekillendirilirken tavrımız ve tepkimiz bu mantıktan esinlenmelidir. Aksi takdirde sele gidenlerin yanında seli seyredenler aynı akıbete yuvarlanacaklardır.
Kapıldığımız veya seyrettiğimiz sel TV olabilir, internet olabilir, ticaret olabilir, bağ-bahçe olabilir, diploma olabilir, şöhret olabilir… Ne olursa olsun, imanımız sele kapılmaya veya sele kapılanı seyretmeye karşı bizi farklı tutmalıdır. Müminin kanının akışını seyredemediğimiz gibi, imanının eriyişini ve adım adım cehenneme sürüklenişini de seyredemeyiz. Basit bir cümleden oluşan küçük bir yardım da olsa yardım etmek karakterimiz olmalıdır.
Bizim tavrımız, seyirci kalmanın dışında bir tavırdır. Konuşmak, elle müdahale etmek, organize olmak, siyaset yapmak, infak etmek… Bulunduğumuz ortamda yapılması gereken ne ise onu yapmak şarttır.
Yarın Rabbimizin huzurunda hesabımız görülürken, akıntısına kapılmadığımız sellerin seyircisi olduğumuz için yük almamızdır böyle bir dalgınlık. Her çeşit selin karşısında güçlü bentlerimiz olsun. Ne sele kapılalım ne kapılanları seyredelim. Biz ümmetiz. Muhammed aleyhisselamın ümmetiyiz. Ümmet olmamızın gereği budur.