Ümmetimin genç delikanlıları, taze Üsameleri ve taze Âsiyeleri!
Size Zümer suresinin onuncu ayetini ithaf ediyorum:
‘Sabredenlere karşılıkları sınırsız bir şekilde verilecektir!’
Sınırsız bir karşılığı Rabbinden bulacağın güne selam olsun.
Ey sabır çınarı!
Ey genç adam, yeni Üsame!
Ey genç kız, yeni Âsiye!
Ümmetimin fidanı, Kur’an’ımın sesi, Peygamber aleyhisselamın ondan asırlar sonra gelen kardeşi!
Binlerce yıllık insanlık sorunlarının birikimini devralıp, o sorunları çözmek için ‘en hayırlı ümmet’ olarak gönderilen bu merhum ümmetin genci olarak, küreselleşmiş dertlerin karşısında yılışıp kalmadığın için seni, on yedi yaşında ‘Üsameciğimiz’ olarak görmek ne büyük bir onur bilir misin? İnsanlık kadar eski ve köklü sorunların karşısındaki sabrın, ‘sınırsız bir karşılığı’ hak edişinin belgesi olacak Allah’ın izni ile.
Taşların bağlandığı ama köpeklerin salındığı bir dünyada imanını koruyan genç olmak senin için Üsame olmaktır. Bu ümmetin Âsiye’si olmaktır. Sen bağlanmış taşlara ve salınmış köpeklere rağmen dik durduğun için gökler de yukarıda duruyor hâlâ. Bombalanan şehirlere, ümmetinin katledilen kadınlarına ve çocuklarına rağmen sen bozulmuyorsun ya toprağı, su ile yeşerecek niteliği ile tutan emel budur bilesin.
Revaçtadır diye sen liberalleşmedin, itikat ve amelini laikleştirmedin, gençlerin ve ihtiyarların eline tutuşturulmuş oyuncaklarla oynayıp ibadetleri aksatmadın, ahlâksızlık yasallaştırıldı diye anne babanı ezmedin, haram çaresizlerin ürküntüsü zannedildi ama sen helali aşmadın, sen onu görmüyorsan da o seni görüyor diye Allah’tan hayâ ettin.
Ümmetinin büyüklerinin kadrini düşürecek sözlerin olmadı. Ashab-ı kiramı sevdin, sevginin gereğini yaptın. Şehvetini frenledin. Kendini salmadın. Bunalınca Rabbinin kitabına sarıldın. Rabbinle konuşur gibi onu okudun. Ümmetinle yandın kavruldun. Yaşlıların bile gündemi olmazken sen ümmetini gündem yaptın. Gencecik gözlerinden cennet pınarlarından gelmiş damlalar akıttın. Ümmetine dualar ettin. Allah önüne okyanusları çıkarmasa yürüyecektin. Cennete adımını atmadan oturmaya niyetli değildin.
İşte bu hâlin kolay olmadı. Seni melekler gördü. Çatlayacak gibi oldun. Yalnızlık seni bunalttı. Tecrübesizlik yer yer seni yanılttı. Zor oldu bu mücadele ama sebat ettin. Gevşemedin, dağılmadın. Melekler bunu gördü. Bu sabrına şahit oldular. Senin için dualar ettiler. Gökler seni seyretti adeta. Hercümerç zamanında hicret sabrı yaptın. Genç yaşında ileri yaş direnci gösterdin.
Bu zorlukları aştın da sabrın meyve verdi. O sabrın büyüdü ve çınar oldu.
Din işinden geçinenlerden çok dinin için sen çırpınıyorsan ya… Gözü kurumuşlardan çok sen ümmetini dert ediniyorsun ya… Kimse kalmasa da şu koca dünyada sen Muhammedî ahlâkın tek çekirdeği olmaya hazırsın ya… Seni kuşatan ifsat fitnelerine karşı imanını ve mü’min kimliğini muhafaza ediyorsun ya…
Bana söyler misin Rabbin için, Âsiye de Firavun’a karşı tek kalmayı başardığı için Âsiye olmadı mı? O dünkü Âsiye idiyse sen bugünün Âsiye’si olmalı değil misin? Âsiyelik senin hakkındır. O uğurdaki sabrın seni sabır çınarı yaptı.
On yedi yaşındaki Üsame’ye baka kalan gözlerindeki hasret seni bugünün Üsame’si yaptı.
Sen kâğıt parçaları ile tartılıp satılamaz olduğun sürece en ağır değerimizsin. Sen bizim Allah ile ticaretimizin teminatısın. Mal ve can verip cennet almak için sen bizim ağırlığımızsın.
Avucun kadar aletlerin sana dünyanın fuhşunu sunmasına rağmen, haramları ezmeyen ve bu ümmetin karakterini koruyan ahlâkınla sen, Medine toprağına saçılmış mü’min tohumusun. Seni bitirmeyen toprağı şair utandırsın dursun. Sen Peygamber’inin Sünnet’ine sarıldıkça, yabancılaştırılmışların önünde iğreti yaprak gibi duranı, şair utandırsın. Sen dik dur, sebat et, çınarını büyüt ve yürü Medine’ye açılan yollarda. Geri kalanlar, senin adımlarına ayak uyduramayanlar, şairin ‘utansın!’ dediklerinden olsun. Sen umut ol. Sen umut yeşert içimizde.
Sana sabrının karşılığının sınırsız verileceği güne selam olsun.
İmanını pazarlık konusu yaptırmadığın mü’min kimliğin, köklerini karıştırtmadığın dirayetin, bu zamanda taşlar üstünde kırbaçlanan Bilal olmaktır. Senin sabah namazına yürüyen adımların, her şeyin alabora olduğu bir zamanda Medine’ye, Resûlullah sallallahu aleyhi ve selleme hicrettir. Gevşemeyen ahlâkın imanının sancağı gibidir.
Ey mü’min genç!
İmanın, ahlâkın, şehirlerin, kardeşlerin, gelecek her şeyin ve hatta hayatın günübirlik tehditlerle yok edilmek isteniyor ve sen Allah’ın lütfu ile hâlâ Kur’an, Buharî, Müslim… diyorsun. Senin içinden birilerine senin akideni sulandırmak için talimat verilmiş ve sen onlara da kanmadın. Karakterini mala, şöhrete, zevke ve şehvete feda etmedin. Ümmet diyorsun. Kıbleye yöneliyorsun. Toprağın üstü kadar altını da biliyorsun. Kullukta, sultanlıktan büyük bir lezzet buluyorsun.
Hâlbuki İblis, binlerce senedir seni bozmak için planlar yapmıştı. Seni bozmak için yeni bir dünya kurmuştu. Sen ise sabit kaldın. Kınanmaktan çekinmedin. Açlıktan korkmadın. Yalnızlıktan ürkmedin. Sabrettin. İşte o sabrın büyüdü ve çınar oldu. Koca çınar oldu ve Arş’ın gölgesinde yer buldu biiznillah. Günü bekleniyor. Mahşer yerinin dehşetli zamanında, gölgenin olmayacağı zamanda seni gölgelemek için Arş’ın gölgesinde bekliyor.
Ey sabır çınarı!
Seni bekleyen bekleyenedir. Hurilerin, dostların, sana imrenenlerin; herkes seni bekliyor.
Genç Enes, genç Üsame seni bekler.
Ümmetinin imanını koruyan ve bu uğurda da sabır örneği olan genç, seni kimler beklemiyor ki, ah bir bilsen!
Sabret ey çınar, bu hasret bitene kadar sabret!