Ekonomi, kültür ve enformasyon alanlarında dünya ‘globalleşme’ adı verilen bir süreçte küçülüp durmaktadır. Bir kıtadan diğer kıtaya ulaşmak, bir köyden diğerine ulaşmak kadar kolay ve çabuk oldu. Bu gelişmenin nimet olan yönünü elbette takdir ederiz. Hatta bunu, Rabbimize hamd edeceğimiz bir gelişme olarak görürüz. İnsan olarak yaşama imkânlarımızın kolaylaşması, ibadet hayatımız dâhil her noktada daha mükemmel bir hayata kavuşmamızı getirmiş olabilir.
Bu bir nimettir ve her nimet gibi şükrü gerektirir. Ancak bahçemizde biten bu çiçeğin de dikeni olabileceğini dikkatimizden kaçırmamalıyız. Çiçekleri dikenleriyle değerlendirebildiğimiz zaman onlardan yararlanma oranımız da yüksek olacaktır. Meseleyi sadece hacca giden bir mü’minin ailesiyle çok rahat bağlantı kurması, Mekke’de kılınan namazları canlı olarak oturduğumuz yerden izleme olarak göremeyiz. Kablolu veya kablosuz imkânlarla bütün dünya kültürlerinin evimizin içine dalması bu denli kolay izah edilebilecek bir gelişme değildir.
Ekonominin kâğıt üzerinden ya da tuşlarla yürütülmesini nihayetinde izlemeye mecburuz. Ekonomi üzerindeki endişelerimiz, mü’min olarak dikkat etmeye mecbur olduğumuz hassasiyetlerimiz, tuşlara basılarak kazanılan para ortamında nasıl seyretmektedir? Bir faiz fitnesi, küçülen bu dünya ortamında bizi etkilemiş midir? Dünya büyüsün veya küçülsün, akidemiz ve ayaklarımız sabit kalmalıdır. Müslümanlar olarak, akidemizde tereddütler yaşamamız, başkalarının inançlarını akidemizden bir parça gibi konuşup mütalaa edebilmemiz durumunda dünya bizim üzerimizde küçülme göstermiş olacaktır. Hâlbuki biz, dünyanın bir köy haline gelmesi durumunda bile akidemizde ve amelimizde bir değişme göstermemeliydik. Zamanın ve şartların yıpratamadığı iman, sahibinin imtihan kazanabildiği bir imandır.
İman dairesi dışında kalan kitlelerle bağımız, onların taklit edilmeleri gibi bizi içimizden güçsüz kılacak, farklarımızı eritecek hastalıklar da dünya küçüldükçe önümüze çıkabilecektir. Kültürel etkinlik sonuç olarak din propagandasına dönüştüğünde kaybeden taraf olabiliriz.
Ahlâk ve faziletin erimesi, ahlâksızlığın tepkisiz kalması, münker işleme yaşının aşağılara doğru düşmesi gibi mü’min açısından rahatsız edici sonuçların düşündürmesi gerekmektedir. Haramlara karşı ölçülerini koruyamayan Müslüman bir toplumun İslam iddiası hayatta yankı bulmakta zorlanacaktır. Farzların icrasından önce haramlardan sakınılması temel ilkelerimizden biri olduğuna göre, ailelerimizin ve eğitmekle, korumakla mükellef olduklarımızın bilgilendirilmesi, eğitilmesi alanlarında, öncelikle bize ait olmayan fırtınalardan muhafaza edilmesini zorunlu hale getirmektedir.
İmani kimliğimizi koruma ve başkalarına tebliğ etmede globalleşmenin üzerimize yüklediği hassasiyetler arasında din ve dine ait eğitimi, tebliği küçülen dünyanın şartlarına uygun yapma hassasiyeti de vardır. Bu süreçte, yüksek kültürlü ile sokaktan birine, büyükle küçüğe, kadınla erkeğe aynı dili kullanabilen kalıplara girilebilmektedir. Futbol gibi herkesin anlayabildiği bir dil, kitlelere hükmedebilmektedir. Bize ait kavramları eritmeden ama ortak bir dil kullanarak tebliğ yapabilmek, eğitime bu düzeyi kazandırmak, küçülen dünyada büyük kalmayı isteyenlerin hedefi olmalıdır.
Diğer yandan da külfetsiz ulaşılabilen araçlar kullanılmalıdır. Çünkü şerrin hem kullandığı dil herkesin anladığı dildir hem de külfetsiz ya da külfeti düşük bir şekilde insanlara ulaşmaktadır. Öyle bir ortamda insanlar için pahalı bir alternatif, din de olsa çekici değildir. Külfetsiz ve kullanımı kolay alternatifler, küçülen dünyanın getirdiği seçeneklerdendir.
Evet, globalleşme kendi kurallarını koymakta ve herkesi o kurallara göre işini yürütmeye mecbur etmektedir. Fakat biz bunu özür olarak kullanamayız. Yokluk dönemindeki mü’minlerin yokluğu bir özür olarak kullanıp dinlerine hizmetten geri kalamadıkları gibi biz de köyleşen dünyada, kuralları bizim koyamadığımızı ileri süremeyeceğiz. İmkânsızlıklar içinde iş üretebilmek, dinimizi yaşamak bizim imtihanımızdır. Bizden öncekiler bu imtihanı farklı bir şekilde yaşadıkları gibi bizden sonrakiler de daha farklı bir imtihan yaşayacaklardır elbette.
Değişmeye müsait kurallarımız zaten değişebilmektedir. Ama sabit değerlerimize hiçbir zarar vermeden, küçülen dünyada büyük kalmak, sinyaller arasında kendi tebliğimizi yapabilmek cihat ise cihadımızdır, ibadet ise ibadetimizdir.
Küçülen dünyada kaybolmamak ise bizim için iyi bir hedef değildir. Asıl hedefimiz, küçülen dünyada büyümek olmalıdır. Dünyanın küçülmesini, bir köye dönüşmesini nimete çevirmek ancak böyle mümkün olacaktır.