İnsan üzerinden verilebilecek en güzel örnek olarak ashab-ı kiramın en büyüğü, ümmetimizin en değerlisi Ebu Bekir (radıyallahu anh)’ı görebiliriz. Büyük başladı, büyük bitirdi. Hep büyük kaldı. Allah ondan razı olsun. Yirmi beş yıl Müslüman olarak kaldı bu dünyada ve yirmi beş yılını da büyük olarak yaşadı.
Sadece o değil şüphesiz, onun gibi pek çok büyük olan var gözümüze sürmelediğimiz isimlerden. Büyük işler yaptılar, büyük sonuçlar elde ettiler. En büyük kazanç olan Allah’ın rızasını elde ettiler. Büyüklük onlara uydu, onlar büyüklüğe uydular. Ne mutlu onlara, ne mutlu onların izini sürmeye gayret edenlere.
Ebu Bekir (radıyallahu anh)’ı örnek almaya devam edebiliriz; büyüklüğün ve büyüklük gayretinin adamı olarak onu aşmak mümkün değil. Kimsenin olmadığı zamanda o ‘ben varım’ dedi. Bu bir büyüklüktü. Mal gerektiğinde malını çıkardı, çıkardığına sınır koymadı. Bu da bir büyüklüktü. Dert paylaşmak için adam aranırken o dert paylaştı, tam bir büyüklük yaptı. Yol arkadaşı gerektiğinde yola koyuldu. Yol mağaraya dayanınca mağaraya girdi. İzlendi, mızrakları gözünün önüne uzattılar ama o geri adım atmadı, yılmadı, yorulmadı. Mağarada da büyüklük onunla beraberdi. Kur’an ayetlerinin önünde eriyecek kalpler aranırken de o büyüktü. Allah ondan razı olsun, büyük başladı büyük yaşadı ve büyüklerin en büyüğü olarak bitirdi hayatını. Peygamber aleyhisselamdan sonra bu büyük ümmetin en büyüğü oldu.
Büyük bir hayatın içinden hangi kesit alınırsa alınsın, parça hep büyüktür. Tıpkı birkaç damla kanın insan bedenindeki bütünü gösterdiği gibi onu gösterir.
İbadet ederken, bir mü’min kardeşi ile ilgilenirken, ailesine bakarken, elinde kılıç cihat ederken, dünya nimetlerine karşı zühdü ile öne çıkarken o büyüklük hep onunla idi. Büyük başlamak, büyük yaşamak ve büyük ölmek üzerine oturmuş bir insan olarak anılacaktır Allah’ın izni ile.
Büyüklüklerinin arasından hangisi daha büyüktü tarzında bir sorunun cevabını ancak Allah Teâlâ bilebilir. Birimiz onun mağaradaki büyüklüğünü en büyük tavrı görebiliriz. Bir başka mü’min de ilk iman eden erkek olma özelliğini en büyük yönü olarak görebilir. Veya mal infakındaki aşılamaz cömertliği dikkat çekebilir. Bunların hepsi bizim kanaatlerimiz olmaktan öteye geçemez. Hükmü verecek olan Allah’tır. Biz tahmin ederiz, kanaat kullanırız. Onun büyüklüğü olarak önümüzde duran büyük işlerini, onun zatında kalanlar ve etki olarak bize uzananlar diye iki gruba ayırabiliriz. Her ne kadar her işi bir yolla bize etkisi açısından uzandı ise de mesela ilk iman eden mü’min olması daha çok onun zatında kalır. Mağaradaki arkadaşlığı, orada Peygamber aleyhisselamı koruması açısından bize de etki eden yönü ile görülebilse de yine onunla alakalı gibi durmaktadır.
Ebu Bekir (radıyallahu anh)’ın büyüklükleri arasında bir büyük işi vardır ki, onun o büyüklüğü zahirî sebepler açısından İslam’ı bugünlere taşıdı, Allah’ın inayetiyle. Belki de büyüklük için en uygun zamanıydı onun. O da büyük işleri ile büyüdü ve büyüklüğü zirveye taşıdı.
Hepimizin çok iyi bildiği, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin Rabbine kavuştuğu o gün. Nurlu Medine karanlıklara gömülmüştü adeta. Hüzün basmıştı herkesi. O büyük adamlardan biri olan Ömer bile yığılmış kalmıştı sanki. Allah onlardan razı olsun. Peygamberlerinin aralarında olmayışını bir yere sığdıramıyorlardı. Gökle yerin arasına sıkışıp kalmış gibi oldular. Birkaç dakikalık da olsa bir kaos ortamı oldu Medine’de. Büyük bir iş için en uygun zamandı.
Yine Ebu Bekir (radıyallahu anh)’ı, Allah ondan razı olsun, büyük başlayıp büyük yaşayan adam olarak bir büyüklük daha gösterdi. Her biri Kur’an neslinden olan ama o anda ağır kaybın etkisiyle hüzne boğulmuş ashab-ı kiramın ortasında büyük bir söz etti: ‘Kim Muhammed’e tapınıyordu ise bilsin ki Muhammed öldü. Allah ise Hayy ve Kayyûm’dur’ dedi. O anda gereken büyüklük bu cümleyi Medine’de yükseltmekti. O da onu yaptı. Hepsinin bildiği ve iman ettiği bu gerçeği hatırlattı. Akıllar başlara geldi. İslam’ın beşiğine şeytanın fitne sokma ihtimali gitti. Bu büyüklüktü. Ve onunla beraber ümmetini de büyüten bir büyüklüktü. En zor zamanda en zor cümleyi kullandı. Taşları yerine oturttu.
Sonra Peygamber aleyhisselamın bulunduğu liderlik makamının boş kalmaması için yaptığı çalışma bir başka büyüklüktü. Peygamber aleyhisselamın mübarek cenazesi ile ümmetin liderini seçmesi arasında tercih yapmak gerekince yine bir büyüklük daha yaptı, ümmete lider seçmeyi öne çıkardı. Böylece bugün bir arada bir ümmet olmamızın önündeki en ağır barajlardan birini kaldırdı o gün.
Ardından Allah’ın Şeriat’ına karşı başkaldırmalara gösterdiği tepkisi, onun meşhur sözü ‘beni Medine’de kurtlar parçalasa da’ diye başlayan sebat ve istikrarı bugün meyvesini yediğimiz İslam nimetinin zahir âlemdeki sebeplerindendir. Allah onu o büyüklük için seçti. O da o büyüklüğü yerine oturttu. Allah ondan razı olsun.
Bugün de bütün müminler için nice büyüklük zamanları ve mekânları gelip geçmektedir. Kıyamete kadar bütün zamanlar, büyüklerini arayan olaylarla dolu olacaktır. İmanımızın gereği olan ve önümüzde muhteşem örnekleri bulunan bu büyük olma ve büyük kalma zamanlarını değerlendirebildiğimiz kadar büyük olacağız ya da bücür kalacağız. Bütün dünyanın kıblemizin tersinde bize hücum ettiği bu zaman büyük yaşama ve büyük kalma zamanıdır.
Allah senden razı olsun Ey Ebu Bekir (radiyallahu anh).! Ne muhteşemne muhteşem büyüktün, ne muhteşem büyüklükler gösterdin. Bize de ışık oldun, örnek oldun.