Değerli mü’min kardeşim,
Kuşbakışı izlenen hâlimize bakın; mukaddesatımız, değerlerimiz elimizden çıktı çıkıyor. Topraklarımız açık ve gizli güçler tarafından işgal edilmiş. Ailemiz içine battığımız bir sorun yumağı durumuna gelmiş. Doğurup büyütmeye korkar olmuşuz. Camilerimiz içimize huzur eser rüzgârların mekânı değil sanki. Dostluk, kardeşlik, fedakârlık; ahlâk kitaplarının sayfaları arasında kalmış kavramlar oldu. Eşler birbirlerinin avcısı gibi yaşıyorlar. Okullar, eğitim merkezleri, şehirler, köyler ve koca bir dünya elimizden çıktı. Gidecek yerimiz yok, yürüyecek yollarımız kalmadı, altında serinlenebileceğimiz bir ağaç bile yok neredeyse. Ticaret bataklık, gıdamız zehirli, tarlalarımızın toprağı eskidi. Neremizden tutulsa oramız, tutanın elinde kalıyor.
Ve biz, birbirimizle uğraşıyoruz. Birbirimizin mezhebini, düşüncelerini savaş konusu yapıyoruz. Dinimizde olmayan yeni bir kural getirdik sanki: Kim, kimi ne kadar çökertir ve cehenneme sevk ederse o kadar cennet yeri kazanacak! Sübhanellah! Sübhanellah!
Ne garip zamana geldik çattık; sanki cennet doldu ve oradan birini çıkarırsan sana yer açılacak gibi, kim kimin ne kadar Müslüman olduğunu araştırıyor. Bu ümmet çok dertler gördü ama cehennemliklerin sayısı arttığı için mutlu olan Müslüman görmedi. Nice uçuk kaçıklar geldi bu dünyaya ama başkalarının kalbindeki imanı, ‘ehlisünnetliğini’ ölçmeye muktedir kabiliyetler görmemiştir herhâlde. Bu da bu zamanın ucubesi olsa gerek.
Aziz mü’min kardeşim,
Başkasının sırtından iyi mü’min olmayı kabul edemeyiz. İslam’a hizmet için mümkün olduğu kadar Müslüman dışlamak kabul edilebilir değildir. Hiçbirimiz, başkasının iman seviyesini ölçme hakkına sahip değiliz.
İbni Teymiye hakkında birkaç yıl önce bir konferans verdim. O konferansa başlık olarak da ‘Asırların Kavgası’ başlığını belirlemiştim. Başlığından da anlaşılacağı gibi mü’minler arasında tartışmalı bir ismi konuşacaktım. Bir saatten fazla süren konuşmam boyunca, İbni Teymiye hakkında söylene gelen hususları gayet açık bir dille izah etmeye çalıştım. Birileri İbni Teymiye için ‘şeyhülislam’ derken bir diğerleri de kâfir diyecek kadar ileri gitmektedir. Bu iki uç arasında benim o gün anlatırken ve bugün yazarken baktığım İbni Teymiye, kendi kanaatlerimle oluşturduğum İbni Teymiye bakışı değildir. Evet, İbni Teymiye’nin eserlerini okudum. El’an okumaya da devam ediyorum. Hanefî mezhebi üzerine okutulup yetiştirilmiş bir talebe ve ilim meraklısı, âlim hizmetkârı biri olarak İbni Teymiye’nin kitaplarında, başkalarının estirdiği fırtınaları göremiyorum. Ben okudukça bana Kur’an ve Sünnet sevdası aşılıyor. Cihat zevki veriyor. Fıkıh ilminin zevke dönüştüğü içtihatlarını not ediyorum. Ve onu ben, kendi dilinden okuyorum, tercüme bir kitabını henüz kitaplığıma koymadım. Konferansımda da özellikle belirttiğim gibi o veya bütün insanlar, âlimler ve cahiller, hiç kimse, peygamberler dışında hiç kimse hatadan korunmuş değildir. Herkes hata da edebilir, gaflete de düşebilir. İnsanın temel karakteri budur. Hatasında inatlaşmadıkça mü’min, hatasından dolayı kınanmaz.
İbni Teymiyeci olmadığıma göre yani ben kendimi ona nispet etmediğime göre onu bir şekilde müdafaa etme ihtiyacı hissetmiyorum. Ne var ki başta söylediğim gibi ümmetimizin durumu bu kadar açık bir şekilde ortada iken birilerinin başka bir mesele kalmamış gibi şunun veya bunun eskitilmesi ile İslam’a hizmet ettiğini zannetmesini zamansız ve gereksiz bir iş görüyorum. Mü’min bir kardeş olarak da ortada, mutedil bir çizgide durmayı tavsiye ediyorum. Zannederim bunu yaparken de kardeşliğin gereklerinden birini yapmış oluyorum biiznillah.
Güzel kardeşim,
Ben ne İbni Teymiye ne de bir başkası hakkında kanaat kullanabilecek durumda değilim. Bilhassa kendilerinden ders gördüğüm, ilimlerinden ve kişiliklerinden etkilendiğim büyüklerimin izini sürüyorum. İbni Teymiye hakkındaki düşüncelerimin tamamı hocalarım Abdülfettah Ebu Gudde ve Ebu’l-Hasan en-Nedvî’ye dayanmaktadır. Her iki hocam da İbni Teymiye’den şeyhülislam olarak bahsetmektedirler. Abdülfettah Ebu Gudde’nin kim olduğunu izah etmem gerekmiyor. Zamanının ‘Ebu Hanife delisine deli’ olmuş biridir. Eserleri ve fikirleri ortada olan bir âlimdir. Nedvî de bilinen bir Allah dostudur. Her ikisi de İbni Teymiye’den bir sapıklık önderi olarak değil müçtehit bir imam olarak söz etmektedirler.
Bu iki isim de tasavvuf dünyasının yabancıları değildirler.
Hocalarımın İbni Teymiye kanaatleri de birilerinin teşviki ile oluşmuş değildir. Hayatındaki çalışmaları, bıraktığı talebeleri, Müslümanlar üzerindeki etkisi onları etkilemiş olmalıdır.
İbni Receb, İbni Kesir, el-Mizzî bütün ilim adamları tarafından bilinen muteber âlimlerdir. Bu isimlere kimsenin itirazı olmamıştır. İbni Kesir tefsir ilminde, İbni Receb ve el-Mizzî de hadis ilminde oldukça yaygın bir şöhret sahibidirler. Bu isimler bir yandan İbni Teymiye’nin talebeleri olarak dikkat çekmektedir, bir yandan da hocaları hakkındaki övgüleri dikkat çekmiştir.
Bugün İslam kütüphanesine vakıf olup da Zehebî ismini bilmeyen yoktur. Zehebî, eserleri, cerh ve ta’dildeki kabiliyeti ile herkes tarafından bilinir. Kim hangi mezhepten olursa olsun Zehebî okur ve ondan istifade eder. Zehebî’nin İbni Teymiye hakkındaki kanaatleri ise mübalağa denebilecek kadar övücü niteliktedir. Zehebî’yi kabul edip tezkiyesini reddetmek elbette mümkündür ama Zehebî’nin de hocası İbni Teymiye’dir. Buna ne denir bilemiyorum.
Ortada şöyle bir durum vardır:
İbni Teymiye, belli bir grup tarafından neredeyse İslam dışına itilmek istenmektedir. Bu bir aşırılıktır.
Diğer bir grup tarafından da tek adam rolüne oturtulmak istenmektedir. Bu da bir aşırılıktır. İslam kimse kadar değildir kesinlikle.
Bir de hocalarım Ebu Gudde ve en-Nedvî gibi meseleyi din adına objektif gözle görenler vardır. Allah onlara rahmet etsin. Başkasını dışlayarak cennette kendilerine yer açmayı değil Allah’ın rahmetinden en geniş hâliyle istifade etmeyi öğrettiler bana. Allah onlara rahmet etsin tekrar ve tekrar.
İbni Teymiye’den rahatsızlar olsa olsa Şia olmalıdır. Şia ile en köklü mücadeleyi yapanların en önde gelenlerinden biridir.
Saray uleması da ondan rahatsız olabilir. Ümmetin perişan durumunu görmezden gelmelerine karşı onları kılıç dâhil her şeyle tehdit etmekten çekinmemiştir.
Tasavvuf adı altında kendi sapıklıklarını din diye öne süren kimileri de ondan rahatsız olabilirler. Onlarla da kendi zamanında derin bir savaşa girişmiştir. Tasavvufun büyük isimlerini ise O’nu, hayır ve dua ile anmışlardır. Onlarla bir alıp vereceği olmamıştır.
Şimdikiler ise kabile kavgası yapar gibi bir kavga yapılmaktadır. İbni Teymiye bir insandır. İlim adamıdır. Yüz binlerce satır yazı yazmıştır. Eğrisi muhakkak olmuştur. Tevbe ve istiğfar etti ise Rabbi onu affetmiş olur diye umarız. Etmedi ise o da ameli de Rabbine gitti zaten. Biz onun cihat ve heyecanını alır gerisini ona bırakırız. Kör taklitçisi değiliz. Kör düşmanı da değiliz.
Böyle gördüm ben hocalarımı. Bu denge ile daha kapsamlı bir alanda İslam yaşıyorum. İslam’ın alanı daraldıkça mutlu olmuyorum. Ulemamız lekelendikçe içim serinlenmiyor. Ben Hanefî’yim ama İslam Hanefîlikten ibaret değildir.
Size de tavsiyem budur aziz kardeşim. İlim adamları düzeyindeki konuları ulu orta konuşmakta bir hayır yoktur. İşimize bakalım. Hâlimize yanalım. Gerçekçi olalım. Cennete girmemiz için birilerini çıkarmamız, bizim iyi Müslüman olmamız için başkalarının lekeli Müslüman olması gerekmiyor.