Allah onlardan razı olsun. İlk iman edip sahabi olma şerefine ereninden en son vefat edenine kadar hepsi rıza makamına erdiler. En zor zamanda en önemli işlere muvaffak oldular. Sevdiler, sevildiler. İlk temeller onlarla atıldı. Tereddütsüz bir itikatla yaşadılar. İçlerindeki yabancı düşünceleri kökten kazıyıp attılar, dışarıdan olan hiçbir şeyi de akidelerine bulaştırmadılar. Levhimahfûz’dan indiği gibi berrak bir iman sahibi olarak Rablerine kavuştular.
Allah onlardan razı olsun. İnen âyetleri ilk onlar uyguladılar. Peygamber aleyhisselamın etrafında, ‘en güzel örneği’ en güzel şekilde izleyerek bize aydınlık bir yol bıraktılar. Onların gayretleri sayesinde gecesi gündüzü kadar aydınlık bir hayatımız oldu. Ağır bir cahiliye hayatı yaşadıktan sonra İslam’la şereflendikleri için, onların İslam’a sarılmaları, daha sonra doğdukları evin dini olarak İslam’ı bulmuş nesillerden çok daha samimi ve pratik olmuştur.
Bütün zamanların Müslümanları, ashabı anlamaya mecburdurlar. Kim onları ne kadar anladı ise o kadar iyi Müslüman olma hazzına sahip olur. Onlar anlaşılmadıkça İslam da anlaşılmış olamaz.
Ashabı anlamayı, onların çektikleri çileler üzerinden düşündüğümüzde, örnek alacağımız alanı daraltmış oluruz. Evet, onlar bin bir çile ile din yaşadılar. İşkenceler ve hicret onların günlük hayatı olarak tarihe geçti. Fakirliğin çeşitlerini tattılar. Ailelerinden kopmaya razı oldular.
Ashabın bize örnek olması, dinin yaşanması için yapılacak işlerin tamamında vardır. Konunun hicretle, fakirliğe sabırla, gece ibadetiyle, infakla, cihatla, itaatle sınırlandırılması doğru olmaz. Bunlardan biri veya birkaçı ashabın bütünü değildir. Ashabı kiram, hayatı Allah’ın istediği kıvamda yaşamaya muvaffak olmuş insanlardır. Onların anlaşılması ancak hayatın Allah’ın rızasına göre yaşanması için gerekenlerin tümü ile ortaya çıkmış olabilir.
Onları, bize etkisi olacak bir mantıkla anlamanın birinci şartı ‘ashabı kiramın da insan standartlarında olduklarını’ kabullenmektir. Hiçbir sahabi mucizelerin ürünü değildir. Ebu Bekir radıyallahu anh da Vahşî radıyallahu anh da mucize ürünü değildir. Dua ile veya gizli bir el ile yol almamışlardır. Onların en temel özelliği insanlık ölçülerinde yaşarken meleklerle yarışır olmalarıdır. Onları farklı kılan da odur. Dua ile desteklenip yükselmeleri mümkün olsa idi bu yükseltme herkesten önce Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin amcası Ebu Talib için yapılırdı. Evet, dua alan olmadı diyemeyiz. Dua alan da oldu ama bu dua şu veya bu işi içindi, o kutlu seviyeye yükselmeleri için değildi.
Onların bu hususiyetini, yani insana ait karakterlerin içinden meleklerle yarışacak meziyetlere sahip olmalarını her alanda görmemiz mümkündür. Onları izlerken bu çizgi üzerinden izleyerek, sahabilik unvanı dışında kalan becerilerine bizim de muhatap olabileceğimizi anlamış oluruz. Sahabi olmak mümkün değildir ama Peygamber aleyhisselamın bu zamandaki Ebu Bekir’i olmak mümkündür. Ebu Bekir’i gösterdiklerini göstermenin yolu açıktır. Din aynı dindir, beklenenler de aynı şeylerdir. Ebu Bekir’in esaretinden kurtulduğu nefsi de herkeste vardır. Onun yaptığını yapmada samimiyet gösteren, samimiyetinde Ebu Bekir’e yaklaştıkça Ebu Bekirlik yolunda ilerliyor demektir.
Onları sadece Uhud’da kılıç kullanırken hatırlama yetersizliğinden kurtulup, onları bir de nefislerini iradeleri ile doğrarken görebildiğimiz zaman asıl etkiyi kavramış oluruz.
Onlar hicret ederken babalarının toprağı Mekke’den hicret ettikleri gibi mal hırsından da hicret etmeyi becermişlerdi. Peygamber aleyhisselam faizi ayaklarının altına aldığını söylediğinde onlar faizi ceplerinde tutmama dirayetini göstermişlerdi. Allah onları hayatın bütün renkleri üzerinden imtihan etmeyi murat ettiğinde onlar da, her imtihanda yapmaları gerekeni yaptılar. Onları sabırda, infakta, itaatte, ibadette, teslimiyette, sadakatte, nerede aranıyorlarsa orada sahabi olarak görebiliriz. Gece ibadetindeki kaliteleri gündüz cihatlarında da vardı. Evliliklerine o anlamı yüklemişlerdi. Sosyal kimliklerinde o anlam vardı. Gece ve gündüz ayrımı yapmamışlardı. Dünya ve ahiret tezadına da düşmemişlerdi. İşleri iyi gitse de gitmese de Ebu Bekir idiler. Ramazanda kim idiyseler sonrasında da o oldular.
Ashabı anlamak büyük bir merhaledir. O merhaleyi geçmeden yolumuza baktığımızda, kat edeceğimiz uzun bir yol görmeye mecbur kalacağız demektir. Onları, Uhud’da ellerinde kılıçla izlemeye devam ettikçe, izleyecek asıl kimlikleri henüz bulamadık demektir. Onları Sünnet’e teslimiyetlerinde, nefislerini doğrarken, namazda huşuda iken, evlerinde eşken izlediğimizde ise görüntüyü yakaladık demektir. Allah onlardan razı olsun.