Önce dünya ile ahireti bir torbaya koyalım. Dünyada ve ahirette demeyelim; ikisini de aynı insan yaşayacağına göre dünyanın da ahiretin de ortalaması gibi bir değerlendirme ile ‘Kim başarılı?’ sorusuna cevap bulalım. Dünya hayatında sefil ama ahiret hayatında aziz olunmaz çünkü dünyadaki sefalet; açlık, sıkıntı ve fakirlikle daraltılan bir ölçü ile ölçülmemelidir. Eğer bir insan, ahiretini kazanabilmiş ise onun ‘dünyası’ açlıkla, sıkıntılarla boğuşarak geçmiş olsa bile o, harap olmuş bir dünyada yaşamamıştır. Bilakis onun dünyası mamur eden bir dünyadır. Ahireti imar eden bir dünya, ölümle bitmiş olsa bile harap bir dünya değildir.
Dünya ve ahireti beraber değerlendirerek baktığımızda başarılı olan yani hem dünyayı hem de ahireti başarılı olan kesin aday, Allah’ın tevfikine eren insandır. Kendisine iman ve ibadet sevdirilen, küfür ve günah nefret ettirilen, ateşe düşmekten korkar gibi isyandan korkan insan Allah’ın tevfikine eren insandır. Başta ashabıkiram olmak üzere Allah’ın nice kulları bu başarıya erdirilmiş kimseler olarak yaşadılar. Bu mutluluğu doyasıya tadarak bu dünyayı terk ettiler. Fakirlik hatta açlık, eziyetler onların saadetini etkilemedi.
Dünya ve ahireti bir arada gören anlayış için başarının sırrı Allah’a itaat olunca başarı da ancak Allah’tan istenen bir lütuf olmuştur. Fâni değerler üzerinden başarı peşinde koşanların idrak edemeyecekleri o büyük payeyi verirse sadece Allah verir. O kimi başarılı kılarsa o başarılıdır. İmanında, ibadetinde, düşünce ve tavırlarında, hayata bakışında başarılıdır o.
Başarılı bir insan, bir koltuğun sahibi olduğunda o koltuğu kendisi için yegâne gayeye dönüştürmez. Kendisinin de koltuğun da fâniliğini müdrik olarak iş görür. Kulluğunu unutturacak bir koltuktan Allah’a sığınır. Bilakis altındaki koltuğu, üzerindeki unvanları akidesine hizmet ettirir. Elindeki malı, mal olarak kullanır; ona esir olmaz, mal yüzünden kendini yıpratmaz, şahsiyetini zedelemez. Helal kazandığı malını Allah yolunda sarf etmekten imtina etmez. Onun malı da kendisi gibi Rabbine kuldur. O bir aile kurduğunda ailesi de dini için bir ocak hâline gelir.
Başarılı insan, şükür, sabır ve istiğfar üçgeninde yaşamayı becerebilendir. Allah’tan nimet gelse şükreder şükrü ile başarının kapısını açar. Allah’tan imtihan gelse sabreder; sabır ona başarı şifresi olur. Kulluğu gereği bir hata etse hemen istiğfar eder; istiğfarı onu arınmış biri hâline getirir. O hep kazançlıdır. Onda kayıp yoktur çünkü Allah ona, gösterdiği gayret ve hedeflediği gayenin gereği olarak başarılı olmayı takdir buyurmuştur.
Başarılı insan için Allah hayır dilemiştir. Bu hayır onun eline, yüzüne yansır. İnsanlar onun için iyi şeyler zikrederler. O sürekli iyiliklere vesile olur, iyiliğin anahtarı, köprüsü olur.
İyiliğe adanmış bir insan için iyilik açısından emeklilik olmaz. O ömrünün sonunda bile bir hayra aracı kılınır. Ölümünde bile bir güzellik, güzelliğe vesile çıkar. Küçük görülen işlerinde dahi büyük güzellikler bulunur. O, hiçbir şey yapamasa bile en azından iyiliği düşünür, umut yüklü olur. Az yapar çok kazanır bir tiptir o çünkü yaptığında samimidir, ihlas onun hareket taşıdır.
Allah’ın başarılı kıldığı insan, kalbi heyecan dolu, tutmayan ayaklarına rağmen yürümeye hazır, dönmeyen diline rağmen eliyle, yüzüyle konuşabilen insandır. Kalbi Rabbine açık, Rabbinin onu yalnız bırakmadığı kimsedir. Onun gündüzünde ve gecesinde başka bir ahenk vardır. Geceyi bile gündüzleştiren gözleri, gözlerinden okunan basireti vardır. Kimin peşinde olduğu bellidir, nereye varacağı bellidir.
Başarılı odur, kazanan da odur.