Ümmet olarak, insanın bu dünyadaki son gününe kadar varız. Dinimiz ve Peygamberimiz aleyhisselam da ahir zamana kadar bakidir. Peygamber aleyhisselamın bisetinden son saate kadar gelecek bütün insanlar Müslüman olmak veya olmamak gibi bir tercih karşısında olacaklardır. Bütün insanların peygamberi Muhammed aleyhisselamdır. Dinleri de İslam dinidir.
Peygamber aleyhisselam Efendimiz’in dünyada bulunduğu döneminde insanlar onu bulmak zorunda idiler. O Rabbine gittikten sonra ise insanların Peygamber aleyhisselama bağı devam edecektir elbette ama o bağ onun dinini öğrenen ve öğreten âlimler kanalıyla olacaktır. Âlimler ve onların boşluğunu dolduran ‘hoca’ ismiyle bilinenler, şeriatımızın ilmine talip olup talebelikle anılanlar, Allah’ın bir vesile ile Peygamber aleyhisselamın davasını sürdürmekle müşerref kıldığı herkes görevli olacaktır. Peygamber aleyhisselam ne ile görevli idi ise bunların hepsi o görevin sahibi olmak zorundadırlar. Kıyamet vaktine kadar bütün insanlığın hidayet kaynağını bulmasına yardımcı olmak görevleridir.
Ashab-ı kiram kendi zamanlarında o görevi icra etmişti. Geçmişimizdeki asırlardan herhangi bir asırda yaşayan âlimler ve hocaların yapması gereken bu idi. Bugün ve yarın da budur. Din hepimizindir. Âlimler peygamberlerin vârisleridir.
Âlim ve ‘hoca’ olmak, bir emanet taşıyıcılığı olarak görüldüğünde emanetin hakkını vermek gibi bir endişe hiçbir zaman eksik olmayacaktır. ‘Hoca’ olmak mesai doldurmak veya işine sadık olmakla izah edilemez.
Bir okulda sıradan bir dersin muallimi olmakla Peygamber aleyhisselamın vekili durumunda olmak aynı değildir. Caminin mihrabındaki hoca efendi muhteşem bir makamı işgal etmektedir. Ulviliği kadar ağırlığı olan bu makam, makamın asıl sahibi itibariyle gayet ciddi tutulmalıdır. Vaktinde mihrapta bulunmakla yetinilemeyecek kadar önemli tutulmadıkça hakkı verilemez.
Aynı şekilde müminlerin çocuklarına Kur’an ve din öğreten muallim de sıradan bir eğitimci değildir. Onu sıradan görmemiz öğrettiğini de sıradan görme gibi bir akıbete sürükleyebilir bizi. O, muallimdir ama Kur’an’ımızın muallimidir. Ümmetimizin en hayırlılarındandır o.
Kürsülerde din öğretenler de farklıdırlar ve farklılıklarını bilmek, ona göre davranmak durumundadırlar. Söylenen sözler neticede Allah ve Peygamber aleyhisselam adına söylenmiş olmaktadır.
Adı ‘hoca’ olmasa bile din adına bir başkasına bir kelime öğreten herkes böyle görülmelidir. Onlar da kendilerini böyle görmelidirler.
Farklı olmanın en önemli gereklerinden biri şüphesiz, ihlastır. Yapılan işi Allah’ın razı olacağı şekilde ve yalnız Allah için yapmak olan ihlas, bütün zamanların temel şartıdır. Bunu yazmak veya konuşmak da şu anda gerekli olmayabilir. Zaten bilinen ve şartların başında gelen bir konu olarak kayıtlıdır ihlas. Zamanımızda özellikle ‘hoca’ bilinenler için aranacak şartlardan biri olarak şu ayrıntıyı tespit edebiliriz:
Bu zamanı yaşayan ve bu zamanın nesline konuşan her kimse o, muhakkak bu zamanın dilini ve imkânlarını kullanmalıdır. Şeriatımızın çizgisini muhafaza etmek kaydı ile bu zamanın dilini konuşmak, bu zamanın insanını bilerek hitap etmek vaz geçilemeyecek bir şart olmalıdır. Zira verilen emekler, insanların anladıkları dilin dışında kalındığı sürece boşa gidebilir. Bu ise dinimiz adına bir kayıp olacaktır.
Meseleyi sadece bilgisayar bilmek ve kullanmak olarak göremeyiz. Mesele sadece modern ve yeni sözcükler kullanmak da değildir. Asıl mesele, bu zamanı ve bu zamanın insanını, ortadaki sorunları kavramış olmaktır. Acilliği olan konuları ve o konulara uygun eğitimi bilmiş olmak gerekmektedir.
‘Zamane hocası’ olmakla ‘bu zamanın hocası’ olmak arasında herkesin kolayca anlayabileceği bariz bir fark vardır. Bu farkı bilmek Peygamber aleyhisselamın vekili olabilmenin ana şartlarındandır. Bunu beceremediğimiz zaman çok konuşup az sonuç almaya da mahkûm kalırız, maazallah.