Yüz birimin zekâtı olarak verilen iki buçuk, iki yüz birim için beş olur. Mal, büyümesi ile beraber infak edilen oranını da büyütür. Dinin emri de böyledir, aklın gerektirdiği de. Sözler büyüdükçe sözün gereğinin de büyümesi gerekir. Sözünün eri olmanın sonucu budur.
Dün Müslümanlar olarak, devletten oturduğumuz evlere kadar her alanda cılızdık. Zenginimiz azdı ve cılızdı. Sesimiz kısıktı. Herkes uçağa binerken biz umumiyetle otobüse, trene binebiliyorduk. Köy evleri, gecekondular evlerimizdi, sitelerde meskûn değildik. Camilerimiz soğuk ve klimasızdı. İşçi kesimi idik. Esnaf olanımız da küçük bütçeli idi. Toplantılarımızı evlerimizde yapabiliyorduk. Nöbetleşe kitap okuyabiliyorduk. Âlimlerimiz istedikleri kitabı yazıp bastıracak durumda değillerdi. Şu veya bu alanda eksiklik ve yetersizlik sürekli önde duruyordu. Çocuk yetiştirmede bile yetersizdik. Psikoloji bir bilim olarak gündemimizde değildi.
Şimdi elhamdülillah, hayatın içinde imkânlar açısından eksikliğimizin makul olabileceği bir alan kalmamış gibidir. Devlet yönetiminde varız. Bilimsel çalışmalarda varız. İş adamlarımız var. Eğitim kurumlarımız var. Hamd etmemizi gerektirecek pek çok nimetle iç içeyiz. Elhamdülillah.
Bunca nimetten sonra bizim bir önceki neslin çalışma ve iş planlarını uygulamamız yeterli olmayacaktır. Elimizdeki mal yüz iken verdiğimiz zekât oranının o mal iki yüz olunca aynı kalamayacağı gibi Müslümanlık adına yapacağımız işlerde de bir önceki nesil düzeyinde kalamayız. Nüfus çoğaldığı için şehir camilerini büyütürken, fitne kabardığı için de akide eğitimini yaygınlaştırmalıyız. Makul olan budur. Çocukların kavrama yaşı, hayata bakış açıları büyüdü ise bizim de onlara din ve insanlık izahımız o büyümeye uyumlu olmalıdır. Evlerimizin metre karesinin büyüdüğü bir dünyada evimizin kimliğini ve dindarlaşmasını nasıl küçük bırakabiliriz?
Artık çocuklarımızın din adına yetişmelerini sağlarken elif cüzü ve Kur’an hatmi listesine çağın şartlarını ihtiva eden cihadı da koymalıyız. Ahlak bilgisi ve uygulamasına insanlık maddesi de eklemeliyiz. Bir zamanlar çocuklarımıza otuz iki farz öğretmeyi yeterli buluyor olabilirdik. O günün şartları öyle bir öğretimi hamd edilecek seviye olarak görmemize neden olabilirdi. Artık İslam bir bütün olarak verilmelidir. İslam’ın şartlarını anlatma düzeyinden İslam’ın şartlarına kilitlenmiş anlayışa geçmek gerekiyor. Her şeyin büyüyüp geliştiği bir zaman ve ortamda hedefler ve uygulamalar da gelişmeli, büyümelidir. Kur’an’ımızı hatmetmenin yerini Kur’an’ımızı yaşama almalıdır. Namaz için abdest almanın yerini abdestli yaşama almalıdır. Kandil geceleri gündüze ve gündüzden de hayata taşınmalıdır. Minarelerin kandillerini evlerimize ve sokaklarımıza taşımadıkça gelip geçen kandillerin arasında bir dindarlığa mahkûmuz demektir.
İslam kâinat dinidir, onu yöreselleştiremeyiz. Bütün insanlık, bütün zamanlarda ve bütün mekânlarda İslam olmakla mükelleftir. Uzay çağı ortamlarında dinimizi o ortamların zorunlu kıldığı büyüklüğe taşımamız bu çağın mü’minleri olarak bizim görevimizdir.
Dünkü nesil için sabır bir anlam taşıyordu. O nesil o anlamla imtihan oldu, muhasebeleri de öyle olacak. Bu neslin sabır imtihanında alan büyümüştür. İletişimden teknolojinin onlarca alanında gelişmeler oldu. Bu gelişmelerden mü’minler de istifade etti. Saldırılar ve hileler büyüdü. Şeytanın ilgi odakları farklılaştı. İbadetler için imkânlar da engeller de değişerek gelişti. Dün ile bugün arasında benzerlik yokmuş denecek kadar değişim oldu. Sabrın da o çapta değişip büyümesi gerekmez mi? Artık hastane koridorlarında sabırla beklemenin yanında internetin kullanıldığı cihazların önünde haramın cazibesine karşı sabırla direnip takvadan yana tavır koymak da bir sabırdır.
Sabır meydanımız genişlemiştir. Takva gerektiren seviyemiz yükselmiştir. Umut ve heyecan birikimimize ihtiyaç büyümüştür. Rabbimiz bizi böyle bir zamanda yaratmayı takdir buyurmuş ise bizim de bu zamanın düzeyinde kulluk icra etmemiz şart olmuştur. Kendimizi oyalayamayız.
Yüz lira iken birikimimiz, zekâtı iki buçuk lira idi. Şimdi iki yüz lirası olanların yine iki buçuk lira zekât vermesi zekât kaçırmaktır. Ümmetimiz büyüdü. Dine hizmet alanları çoğaldı. İmtihanlar yaygın duruma geldi. Ufuklar büyütülmelidir. Eğitim derinleştirilmelidir. Sabır, takva, züht, cihat, iffet, şecaat, letafet, ihsan gibi kavramlarımız da bu geniş ufukların derinliğine münasip tutulmalıdır. Bütün çağların ve bütün mekânların ümmeti olmak, bu ümmetten biri olmak bunun zorunlu sonucudur.