İnsan olarak nefes aldığımız her yerde bir sıkıntının bizi daima karşıladığını hissedebiliriz. Neyin peşinde isek onun varlığı da yokluğu da bir sıkıntı olmaktadır. Adeta hayatın kendisi de varlığı da yokluğu da endişe konusu olarak hissedilebilmektedir. Nimetler, sahip olunan değerler, endişe kaynağımız olarak önümüzde durmaktadır. İnsan olarak en çok özen gösterdiğimiz bizden üreyen çocuklarımız ve bizim kendilerinden neşet ettiğimiz asıllarımız dahi bizim için endişe nedeni olabilmektedir.
Esasen endişe edecek bir durum da yoktur. Endişe, plansız ve sahipsizliğin sonucu olarak hissedilen bir durumdur. Bizim ise ne plansız bir zeminde bulunma ne de sahipsizlik gibi bir durumumuz vardır. Sahibimiz Allah’tır, bulunduğumuz yer ve hâlin planı da O’na aittir. O’nun mülkünde, O’nun kulları olarak bulunuyoruz. Bizi kendi hâlimize bırakmasının mümkün olmayacağını kitabında bize bildirmişti.
Bizi, yolumuzdan alıkoymaya çalışan şeytandan, etrafımızı kuşatan bütün sıkıntılara kadar her şey Allah’ın planının sonucudur. Ne itilmiş ne de unutulmuşuz. Rızkımız gibi, gündemimiz de kaderimizin gereğidir. Bizim için yazılmış olanı yaşıyoruz. Kazanacaklar ve kaybedecekler listesini belirlemek için bizi bu meydanlara gönderen Rabbimizin her yaptığı bir hikmet gereğidir. O’nun takdiri en güzel, en mükemmeldir. İman edip rahat edenler ya da iman nimetinden mahrum olup kederden kedere yürüyenler olacaktır. Asıl huzur ve rahatlık, teslim olup kurtulmaktadır. Bu teslimiyet, koşarken terini silerken bir yandan da yükselen nabızla gösterilen bir teslimiyettir.
Sahibimiz Allah iken endişeye nasıl yer açabiliriz? Rızkımızın kefili, kaderimizin yazanı olan Rabbimize teslimiyetimiz bizim rengimizdir. Kaderimizi yastığımız bilip başımızı ona yaslayınca huzur dolmalıyız. Sahibimiz olarak da Allah’ı bilip itimadımızı O’na yaslamalıyız ki imanımız, bir iddia olmanın ötesine gidebilsin. Bunun adı yeri gelir sabır olur, yeri gelir gayret olur, yeri de gelir terlemek, yorulmak olur. Adı ne olursa olsun insan olmak, kulluk şuuru taşımak budur. Etrafımızı kuşatan, gündüz veya gece bizi bırakmayan sıkıntılara gömülüp gidemeyiz. Dertlere gömülmek de bir dert olur ve bizi yolumuzdan alıkoyabilir. Kalbi Allah’a yönelmiş bir mü’minin hayatı, huzurun ve endişesiz yaşamanın adıdır.
Sıkıntılarımız gerçektir. Sıkıntılara gömülüp kahrolmamız, mü’min insan olmamızın gereği değildir. Allah’ın razı olduğu nesil olan ashabı kiram, fakirlik başta olmak üzere sıkıntı olarak insanın görebileceği pek çok şeyi gördüler. Aç kaldılar, açık kaldılar. Dost olması gerekenlerin eziyetlerini çektiler. Topraklarını terk etmeye mecbur oldular. Hastalığın çökerttikleri oldu. Aile içi hüzün nedenlerini önlerinde buldular. Bir insan bu hayatta ne ile karşılaşabilecekse, onunla öyle veya böyle karşılaştılar. Bu, Allah’ın kendilerinden razı olduğu o neslin gerçeğidir. Bir başka gerçek de şudur: Karşılaştıkları her sıkıntı hatta işledikleri hatalar, onları biraz daha Rablerine yaklaştırdı. Kırdıkları çömlek bile onların cennette yükseldikleri bir derece olarak hanelerine yazıldı. Nihayetinde kulluk da budur.
Rabbimiz bize, güllük gülistanlık bir hayat vaat etmemiştir. Cennetten çıkarılıp gönderilmenin en tabii sonucu, cennet olmayan ve olamayacak olan bir hayatta yaşamaktır. Dünya cennet olamayacak ama cenneti kazandırabilecek bir yerdir. Rabbimizin çizdiği kader budur. Kazananlar, dünya hayatını cennete açılan bir yol yapabilenler olacaktır.
Dertleri saymak da bir derttir. ‘Rabbim Allah’tır’ diyen endişe edemez. Fakirlik onu ezemez. Hastalık onu eritemez. Fakir de olsa hasta da olsa, cennet gözünün önünde durdukça, gayesi Allah’ın rızası oldukça huzurludur o. Kitabımız Kur’an’ın önümüze koyduğu mübarek örnekler olan Eyyüb, Nûh, İbrahim, Lût bunun örnekleri olarak önümüzdedirler. Allah’ın selamı onlara olsun. Hiçbiri, beğenecekleri şartlarda yaşamadılar. Çileden bile zevk alacakları şartlar, onların Rablerini razı ettikleri şartlar oldu. Onlar, bizim örneklerimizdir. Şartları, renkleri, kalıpları değişmiş olsa da onların yaşadıklarını yaşayacağımız bir dünyadayız. Onların yaşadıkları dünyada onların imtihanına benzer bir imtihandayız zaten.
Endişeye gerek yok, Rabbimiz Allah’tır. O, bize yeter; ne güzel bir vekîl ne güzel bir yardımcıdır O. Bir hissedebilsek bunu!..