Artık insanların doğum günü kutlamalarını abes görmeyen ortamların sahibi olduk. Doğum günü, filanca işin yıl dönümü ifadeleri mü’min nesillerin de normları arasında bulunuyor. Dünkü nesil bu tür ifadeleri Batı’yı taklit, küfre benzeme riski ile karşılarken günümüz insanı o risk noktasını kaldırmış bulunmaktadır.
Meselemiz insanın doğum gününü kutlamasının dindeki yerini incelemek değildir. Doğum günü üzerinden kutlama yapmak benzeme ve kör taklit açısından bir erozyon göstergesi olarak unutulmuş olsa da neticede Batı’nın ürünü bir kültüre teslimiyeti simgelemektedir. Dünya hayatını yegâne hayat olarak gören idrakin, eceline bir yıl daha yakın olduğunu gördüğü takvimi kutlamaya uygun bulması o hayat tarzı için normal olabilir. Biz, bizim hayata bakışımız ve dünyayı değerlendirişimize göre yaşamak zorundayız. Bizim kutladığımız günler bizim değerlerimizi yansıtmalıdır. Bu nedenle de onların gününün yerine bizim gün koymamız, onların kültürlerini kör bir taklitle sahiplenmemiz yerine bize ait olanı ihya etmek ve hayatın akışı içinde normlarımıza ilave etmek olacaktır.
İnsanların çocukları için ‘doğum günü’ kutlamaları onlara kalsın. Biz çocuklarımızın ilk namaza başladıkları günü her yıl ihya edelim. Aile ve dost çevresini toplayıp yavrumuzun kendi başına abdest alıp namaza durduğu, kendi başına namaz için camiye gittiği ilk günü mesela 20 Muharrem’i ihya edelim. Onların kapitalist dünyaya ayak basmalarını kutlamalarına karşılık olacak şekilde değil ama cennete ilk adımımız gibi telakki edebileceğimiz namazla buluşmayı kutlayalım. Çocuğumuz tapınacağı dünyayı her yıl bir kere daha allayıp pullayacak yerde namazı bir kere daha hayatına katmış olsun. Çocuk büyüdükçe namaz büyüsün. Seccade anlam kazansın. İdrak namaza endekslensin. Böylece camilerimizi evlerimizle bir ara koridorla buluşturmuş olalım. Kör taklidin yerine miraç düzeyinde bir kuş bakışı görüş alsın. Allah’a yakın olma sevdamız ve iddiamız bir adım öne geçsin.
Çocuklarımızın Kur’an’ımızla ilk buluşmalarını da böyle bir takvime bağlayabiliriz. İlk hadis ezberleme günü diye bir milat oluşturabiliriz. O miladı her yıl büyüterek tekrarlayıp Peygamber aleyhisselamla aramızdaki mesafemizi yakın tutmaya çalışırız. Sünnet’e ehil mü’min bir aile olmamızın gereği olarak yaparız bunu.
Çocuklarımızın Kur’an’ımızı hatmetmelerini mutat ev kültürümüz hâline getiririz. Oğlumuzun mesela yirminci hatmi, kızımızın yirmi üçüncü hatmi deriz. Kur’an’ımız böylece hayatımızın akışı içinde orijinal yerinde durur. Misafirlerimiz çocuklarımıza kaçıncı sınıfa devam ettiklerini sormaları yerine ‘kaç hadis ezberledin?’ sorusunu sorarlar. Çocuklar da anlar ki, bu hayat Peygamber aleyhisselamın hadislerini bilmekle tırmanılıyor. Bildiğin hadis kadar adam olunuyor. Uyguladığın hadis kadar insanlıkta yol alıyorsun. Yaşamanın ve insan olmanın en temel gereğinin Allah’ın kitabı ve Peygamber aleyhisselamın Sünnet’i olduğunu anlarlar o zaman.
Evlilik yıl dönümü yerine ‘nikah akdi’ ile alakalı bir hatırat yazarız. Umremizi seyahatten çok dünyevîleşmeye karşı ahirete yönelme gayretine dönüştürürüz. Umreden sonra evimizdeki mobilya ağırlığını azalttığımız için şükrederiz, bunu da takvime ilave ederiz. Mobilyadan kitaba, gösterişten zühde doğru yönelmemizin şu senesi diyebiliriz o zaman.
Kesinlikle bir çiçekle bahar gelmeyecektir. Bunları yapmakla da neslimiz mücahit olmayacaktır. Bunlar sadece bir gösterge olabilir. Kalbimizdeki gerçek özlemi gösterecektir bunlar. Kör bir mutluluk yerine dilim dilim yutulan bir mutluluk yakalanacaktır. Karakterimiz ve kimliğimiz bize ait değerlerle bezenecektir. Her şeyi yapamıyorsak da becerebildiklerimizi yapmaya çalıştığımıza melekleri şahit tutacağız. Anne-babaların birbirlerine ‘senin çocuğun kaça gidiyor?’ diye sormaları yerine, ‘senin çocuğun kaçıncı hatimde, hangi hadisi evinizde konuştunuz bu hafta?’ diye sorduklarında çok şey değişecektir.
İslam Devleti idealimiz hayal olmaktan çıkacak ve gerçek bir emele dönüşecektir. Zira bizim evlerimizi Kur’an’a açtığımızı meleklere göstermiş olmamız Kur’an’ın devletini beklememizin hayal olmadığının belgesi durumundadır. Yeter ki çocuğumuzun doğum gününü onun seccade ile ve Kitab’ımızla buluştuğu gün olarak belirleyelim. Bu belirlemenin de arkasında duralım.