Rabbimizin nimetlerini saymakla bitiremeyeceğimiz bir hakikattir. Yer gök onun nimetleri ile doludur. Aldığımız nefesten gözümüzün gördüğü eşyaya kadar onun nimetleri ile iç içeyiz. Elhamdülillah.
Rabbimizin nimetleri arasında bir tane olarak bakmakta kusur etmiş olabileceğimiz çeşitlerden biri, gün ve geceler olarak bize lütfettiği ve bizim esasen ‘mübarek’ gördüğümüz zaman dilimleri olsa gerek. Gecelerden bir gece gibi geçirebildiğimiz ‘Kadir Gecesi’, bayram heyecanımızda eriyip gidebilen ‘Arefe Gecesi’ örnek olarak ele alındığında bizi bir hesap yapmaya zorunlu olduğumuza ikna için yeterlidir. Hangi nimetin sonrasında bir hesap yoktur? Ekmek de Rabbimizin nimetlerinden bir nimettir. Ekmeği nimet diye gördüğümüz için tüketilmesini ve israfını bir hesap konusu olarak görüyoruz. Aynı şekilde sağlığımızı hesabı tutulması gerekli nimet olarak görüyoruz. Doğru olan da budur şüphesiz. Eğer bir nesne nimet özelliği taşıyorsa ve sahibi Allah Teâlâ ise onun bizde bulunması ve bizim onu tüketmemiz hesap gerektirmektedir.
‘Mübarek’ olduğunu takdir ettiğimiz zaman ve mekânları, ekmekle kıyas edilebilecek bir nimet görmemiz dahi yerinde olmayabilir. Bir ‘Kadir Gecesi’ ve ‘ekmek’ aynı değerde iki nimet olamaz. Ekmek, fani dünyamızla direkt, ahiretimizle dolaylı bağlantılı bir nimettir. ‘Kadir Gecesi’ ise ahiretimizle direkt, fani dünyamızla dolaylı bağlantılı bir nimettir. Dünya ile ahiret arasında fanilik ve ebedîlik farkı üzerinden değerlendirdiğimizde nimet olarak ekmek ile ‘Kadir Gecesi’ arasındaki fark da anlaşılacaktır. Bu farka rağmen sahibi Rabbimiz Allah olan bütün nimetlerin nimet oluşunun takdir edilmesi kulluğumuzun gereğidir. Basit bir aile bütçesinin dahi hesapsız gelip gittiğini düşünemeyeceğimiz bir hayatta ‘mübarek’ vasfı ile andığımız zaman ve mekânların öncesinde ve sonrasında hesabını yapmadan geçirebileceğimizi düşünemeyiz. Bir ömür boyunca kaç ekmek tükettiğimizin hesabı gibi bir hesabı da kaç ‘Kadir Gecesi’ şeklinde yapabiliriz. Kaç ‘Kadir Gecesi’geçirmiş mü’min olarak dirileceğimiz bizim için önemli bir hesap konusudur.
Hesap konumuzu ‘Kadir Gecesi’ ile de sınırlı tutamayız. Bir âlimin huzurunda, bir velinin beraberliğinde bulunduğumuz dakikalar da nimet olması açısından hesabı ile muhatap olacağımız fırsatlardır. Mekke sokaklarında dolaşırken geçirdiğimiz saatler böyle görülmelidir. Daha açık bir örnek olarak anne babalarımızla beraberliğimiz, onların yanında geçirdiğimiz dakikalar hiç tereddüt etmeden ‘cennet/cehennem’ eden dakikalar değil midir? Peygamber aleyhisselam efendimiz, yaşlı anne babasının varlığına rağmen cennet garantisi alamayanın burnunun sürtünmesine beddua etmedi mi? Bunun anlamı, anne baba ile geçirilen dakikalar ‘cennet/cehennem’ olabilir düzeyde bir nimeti takdir etmek değil midir? Bir mü’minin haccı veya umreyi nasıl geçirdiği sorulduğundaki bir nevi muhasebe ve umut dolu heyecanının benzerini, herkesin anne babası ile geçirdiği günler için de yapması iman gereği olmaz mı? Haccın mukaddes olma yönünü bize bildiren kaynak, anne ve babayı ‘cennet/cehennem’ düzeyinde önümüze koymuştur. Bu da bizim, anne baba beraberliğini Rabbimizin hesabı sorulacak nimetlerinden bir nimet, ferdî muhasebemiz açısından varlıkları ile beraber olduğumuz zamanı mübarek görmemizi gerektiriyor. Bu bakış kesinlikle insanî düzeyin çok üstünde bir bakıştır. İnsanî düzey, ebeveynin evladına hizmetine karşı yaşlandıklarında evladının da onlara vefakâr olması, iyiliklere karşı nankör olmamak ve benzeri başlıklarla izah edilebilecek düzeydir. Bizim anne babayı mü’min kimliğimizin gereği olarak Allah’ın önümüze koyduğu ‘cennet/cehennem’ etrafında dönen bir nimet görmemiz şarttır. Nimetin sahibinin büyüklüğü, nimetin kendisinin ağırlığı ancak bu ölçü ile takdir edilmiş olabilir. Bu yüzdendir ki, ayaklarına cennet getirilmiş bir anneye-babaya yılın bir gününü saygı günü olarak belirlemeyi güneşin ışınları önünde mum yakmak kadar cılız buluyoruz.
Allah Teâlâ nimet verdi ise o nimetin muhakkak hesabı olmalıdır. Biz o hesabı yapalım veya yapmayalım nimetin sahibi ‘bütün nimetlerinin hesabını soracaktır.’ O bütün nimetlerin hesabının sorulacağı gün gelmeden hesap mantıklı olmamız, yapmamız gereken bir kulluktur. Tüketen ama hesap bilmeyenlerin uçurumunda yuvarlanmamak ancak böyle olabilir.
Bir örnek olarak bu nimet hesabı bilmeyi mübarek Ramazan ayı için uygulayabiliriz. Zira Ramazan ayının nimet olduğunda hatta ömre bedel çapta bir nimet olduğunda şüphemiz yoktur. Bu muhteşem nimetin sembollerle geçiştirilemeyecek, elektrik israfı ile aydınlatılamayacak çapta büyüklüğünü de müdrikiz. Bize göre bitirilmiş hesaplarla kapatılamayacağını da müdrikiz. Sadece Ramazan nimetinden önce ne idik, sonrasında ne olduk sorgulaması bile bir hesap çeşidi olarak lehimize olacaktır. Ramazan kadar değerli bir konuyu kendi muhasebe dosyalarımıza ilave etmeliyiz: Ramazan hesabı.