İnsanın mükerrem olduğu elimizdeki kitabımızın ilanıdır. Allah Teâlâ Âdem’i ve çocuklarını mükerrem yaratmıştır. İnsan saygındır. İmanına veya küfrüne bakılmadan sadece insan olduğu için saygın tutulması emredilmiştir. En ağır savaş şartlarında, en ağır cezalandırma durumlarında dahi bu ‘Âdem evladının saygın tutulması’ gerçeği yok kabul edilemez bir hakikattir.
İnsan, meskeninden giyimine kadar, en değerli organlarından biri olan gözünden kesip attığı tırnağına kadar bu saygın tutulma dairesi içindedir. Henüz sesi veremediği yerde yani anne rahminde iken, ses vermeye ve nefes almaya başlayacağı güne göre orada da saygın tutulur. Yolda yürüyen veya ana rahminde ayların geçmesini bekleyen biri olması aynıdır. Çünkü o, insandır. Bebek veya cenin ya da reşit bir insan; kural aynı kalmaktadır. İnsan mükerremdir. Her insan kendisini mükerrem bilmeye ve diğer insanlara karşı ‘mükerreme layık bir tutum’ içinde olmaya mecburdur. Âdem’in evladı olmak, kendi hemcinsleri arasında bir tarağın dişleri gibi bulunmak sonucunu getirmektedir.
Hayatın herhangi bir alanında insan olarak bulunduğumuz her zaman diliminde bizi kuşatan kural budur. Helal ve temiz yiyip içmekle mükellef olmamız bu insanlık sınırlarının zorunlu ettiği hakikattir. İnsan ve hayvan arasındaki fark yediği ve içtiğinde de açık gözle izlenebilir bir fark olmalıdır. Giyim böyledir. Oturup kalkma olarak özetlenebilecek sosyal ilişkilerdeki insan onuru taşımanın farkı da gözle izlenebilmelidir. İnsan kendisini ve diğer insanları ‘insan’ olarak görmeye mecburdur. İnsan, mahlukatın en şereflisi olup sıradan oturup kalkma, yeme içme, giyinme veya konuşma düzeyinde kalamaz. Yaratılışa aykırı düşmek olarak görebileceğimiz bir hata insan onurunun bizzat kişinin kendisi veya başka insanlar tarafından zedelenmesi olur.
Gözümüz, kulağımız, el ve ayağımız, bütün sıhhatimiz bize Allah’ın emaneti ise ki öyledir, insanlık onuru ve saygınlığı da bize, bizi yaratanın emanetidir. Kendi organı bile olsa ona zarar vermeyi caiz olmaz gören mü’min, insanı insan yapan değerlere de o değeri ihsan eden Allah’ın emaneti olarak baktığı için göz çıkarmayı algıladığı gibi algılar ve onur zedelemez, onurunun zedelenmesine izin vermez. Hiçbir derinliğe inmeden bakıldığında mesela gıybetin en ağır haramlardan biri olarak bize gösterilmesinin hikmeti başka ne olabilir? Nemime neden cennete girmeye mâni insan kökenli hastalıklardan biridir? Neden iftira cehennem ateşine davetiye olarak kabul edilmiştir?
İnsanın hayat hakkı saygın olduğu gibi onurlu bir hayat hakkı da saygındır. Böyle bakılması da bizim yaşadığımız asrın gerektirdiği bir kültür değildir. Mü’min insanın arkasından onun hoşlanmayacağı bir sözü konuşmayı yani gıybetini yapmayı, ‘onun ölü etini yemek’ gibi kabul eden kitabımız Kur’an’a iman ediyoruz. Bu da bizim, mü’min kardeşimizin ve kendimizin onurunu ya da insanca bulunma hakkını zedelemeyi bir insan için en tiksindirici iş olarak görmemiz gereken, ‘ölmüş etini yeme’ ikazına ya da insanı sözle de olsa saygın tutmamaya bakış derinliğimizi özetlemektedir.
İnsan saygındır. İnsanın bedeni saygındır. İnsanın kimliği saygındır. İnsana ait olan şeyler saygındır. İnsanın kendisine ve kendisi gibi diğer insanlara saygıyı benimsemesi ise insanca bir iştir. Böyle bir bakış asla fantezi sayılamaz.
Yaşadığımız evler insanca bulunduğumuz mekânlar olarak takdir edilmelidir. Mescitlerimizde insan olarak bulunmaya mecburuz. İş yerlerimizde vasfımız ne olursa olsun önce insanız. Konuşurken insanca konuşmaya, insanca olanı dinlemeye, insanın görebileceğine bakmaya, insanın temas edebileceğine temas etmeye mecburuz. Yürüyüşümüzden giyinişimize kadar insanca olmanın gereğine mecburuz.
İnsanı kuşatan ve ona mecbur olunan her neyse o bir insanlıktır. Bireyi veya toplumu ile o insanlık biziz. Biz de insanız. İnsan da mükerremdir, onu kuşatan insanlık da mükerremdir.