Hurma bahçeleri, sıcağı, derin tarihi ile Medine coğrafyası bilinen bir yerdir. Müslüman olan için de olmayan için de Medine maruftur. Bilineni tarif gereksizdir. Artık uzaydan izlenebilen bir şehir olarak da insanların cep telefonlarında bilinen bir şehirdir. Yolları, vadileri, bahçeleri, camileri hatta insanları uzaydan bile izlenebildiğine göre o Medine, asla uzakta değildir. Tarihteki yerinde sabit durmaktadır. Tarihini merak edenler için tarihi, bahçelerini özleyenler için de bahçeleri oradadır.
Hurması ile meşhur o Medine’nin içinde bir Medine daha vardır. Öncesi Yesrib olan ve Mus’ab bin Umeyr radıyallahu anh ile beraber medenileşen medeniyet merkezi Medine, bizim Medine’mizdir. Hurma bahçelerinin Medine’si göz önündedir. Bilgisayara kadar girmiş, avuç içinden sokaklarında dolaşılabilmektedir. Hurması bütün dünya şehirlerine ihraç edilebilmektedir. Resimleri evleri süslemekte, cami duvarlarına nakşedilmektedir. O Medine uzakta değildir. Ne unutuldu ne de unutulabilir artık. Göz kamaştıran mimarisi, yakan çölleri ile Medine dünyanın ortasında gibidir. Ağlamakla avunmak isteyenler için de Bakî’ Mezarlığı hemen oradadır. O Medine uzakta değil, hayal değil.
Bizim bir Medine’miz daha var; Peygamber aleyhisselam efendimizin hicret ettiği yer, Kur’an’ımızın büyük önemli bir bölümünün inmesi ile nurlanan Medine! İlk cihad sancağının dikildiği Bedir’in komşusu, Uhud’umuzun yanı başındaki şehir… İlk orucun tutulduğu yer, ilk zekâtın verildiği yer, hacıların yola çıktığı ilk diyar… Suffa ashabını bağrına basan toprak… İlk defa ezanın göklere yükseldiği minaresiz ama Bilal’li mescidin şehri…
Kadına zulmün yasaklandığı, faizin ayaklar altına alındığı, kölelerin efendileri ile aynı sofraya oturduğu, yalanın en ağır suçlardan olduğu tescil edilen, alkolün şeytan pisliği olarak ilan edildiği ve alkol fıçılarının sokaklara döküldüğü o şehir.
Şeriat’ımızın insanlığın hidayet ve huzur kaynağı olarak kemale erdirildiği zaman ve mekânı kuşatan toprak.. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin ümmetini dininin devleti ile buluşturduğu ve hükmü Allah’a veren idrakin söz sahibi olduğu yer.. Allah’ı zikrin en güzel şekliyle dilleri neşelendirdiği, Allah yolunda şehadet adıyla ölümün yaşamak kadar hatta ondan da daha lezzetli görüldüğü meydanların şehri Medine; o Medine şimdi göz önünde değil artık.
Eneslerin, Ammarların, Yasirlerin şehri olan Medine bugün kitaplarda var ama o isimlerle çocuklarını isimlendirenlerin hayatında yoktur ne yazık ki. Oradaki yasaklar delinmiş, oradan kaynaklanan emirler aksatılmıştır. Medine’de inşa edilen ahlâk ise zedelenmiştir artık.
Hacıların ziyaret edip hurma satın aldığı, misvaklar getirdiği yer vardır. Gecesi gündüzü gibi aydınlık bir şehir olarak durmaktadır. Nüfusu kalabalıklaşmış, pazarları yoğunlaşmıştır. Peygamber aleyhisselam efendimizin Şeriat’ını yerleştirip gittiği, bid’atlerin reddedilip Sünnet’in ihya edildiği Medine ise gözlerden ıraktır.
Medine’de resimler çektirsin ziyaretçiler, bir zararı yoktur. Uhud şehitliği önünde develerin üstünde hatıra fotoğraflarına da diyeceğimiz yoktur. Bavullar dolusu hatıralar getirsin ziyaretçiler. Misvaklar, takkeler, tesbihler olsun olmasına da öbür Medine’nin Şeriat’ı, ahlâkı kaybolmasın. Bid’atler yeşermesin, Sünnet ihya edilsin. İkisi de bizimdir bizim olmasına da biri bizim bedenimiz biri de ruhumuz gibidir. Ruhsuz bedeni giydirip duruyor muyuz diye endişe etmek zamanı gelmiştir artık. Allah’ın haramları vicdanların insafına terk edildiği sürece ruhlar incinip duracaktır. Allah’ın farzları gönül işi olarak görüldükçe de ruhlar susuz kalacak demektir. Ezanların ses olarak yükseldiği ama etki olarak cılız kaldığı siteler, şehirler Mus’ab’ın kurduğu Medineler değildir.
Medine neresi acaba?
Hurma bahçelerinin çokça bulunduğu yerler mi, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin Şeriat’ının hayata renk verdiği yerler midir? Medine, Arap Yarımadası’nda bir yer adı mıdır yoksa iman güzergâhımızda bir yol adı mı? Medine’yi bulmak zorundayız.