Allah’a isyan edenlerin suda boğulduğu ve mü’minlerin Nuh aleyhisselamın gemisinde kurtulduğu günlere bakarak ‘ne günlerdi o günler’ denebilir. İman adına kazanılmış bir zafer ya da Allah’ın iman edenleri kurtarması, binlerce yıl sonra bile mutluluk verir elbette. O gün iman edenlerle bu gün iman edenler aynı imanı paylaştıklarına göre sevinmemek, o günü huzur kaynağı bilmemek ne mümkün!
Kendisini ilah yerine koyan ve sayılı zalimlerden biri olan Firavun boğulurken de iman kazanmış, küfür ve isyan kaybetmişti. İnsanlardan iman edenler suyu yol yaparken, küfredenler de suyun dibine batmışlardı. Bu da sevinilecek ve zafer olarak hatırlanacak bir gündür şüphesiz. Gerçekten ‘ne gündü o gün!’
Bir de, hicrete zorlandıkları bir şehrin sakinleri olan düşmanları ile karşılaştıkları Bedir gününde mü’minlerin kazandığı zafer, şirkin başının ezildiği o gün ne büyüktü. Meleklerin saf saf mü’minleri desteklemek için savaşa katılmaları, adeta yerle göklerin birleşmesi gibi bir şeydi. Kendilerini hicrete mecbur edenleri mağlup etmeleri, o günkü mü’minler için de muhteşem bir zaferdi, bu gün ve kıyamete kadarki bütün mü’minler için deÉ Asırlar sonrasından Bedir’e bakıldığında, o gün için ‘ne günlerdi!’ dememek mümkün değildir.
Kostantiniya’yı fetih işareti veren Resûlullah sallallahu aleyhi ve selemin bu işaretini asırlar sonra hedef durumuna getiren ve büyük bir fetih gerçekleştiren Sultan Mehmed de asırların asla unutturamayacağı bir başarı sağlamıştı. Sevindi ve sevindirdi fethi ile. Asırların beklentisini gerçek hâle getirdi. O gün de küfür bir kere daha çökmüştü. İman bir kere daha yücelmişti. Göklerde melekleri, yerde mü’minleri ve kabri şerifinde de Peygamber aleyhisselamı sevindirmişti Sultan Mehmed. Hiç şüphesiz, sevinilecek bir durumdu bu. O zaman da şimdi de sevindiren ve yarın da sevindirecek olan o fetih günü ne gündü, Fatih ne Fatih idi!
Rahlesini bir ilim okyanusuna çeviren Ebu Hanife ve talebeleri de, anıldıkça hürmetle yâd edilecek işler yapmışlardı. Ne günlerdi onların ders okuttuğu günler… Ne bereketliydi onların dilinden dökülen sözler ve ellerinden sızan mürekkep! Övünmek için her imana yetecek kadar büyük bir şeref bıraktılar da öyle gittiler. Onlar da yaşadıkları günleri de ne muhteşemdi, ne muazzam izler bıraktılar!
Zühdü ile adeta çağ açıp çağ kapatan Ömer bin Abdülaziz unutulur mu hiç? O da, onun günü de bir başka idi doğrusu. Bir kişilik bir ümmet gibi yaşadı, yaşadığı başkalarına da hayat membaı oldu. Övünülecek bir insan olarak yazıldı adı. Her iman eden için ‘bizim’ diye sahiplenilebilecek kimliği oldu. Muhteşemdi, muhteşem işler yapmıştı. Dua etti, dualar aldı.
Fudayllar, Basrîler, Abdülkadir Ceylanîler ve onlar gibi fırtına zamanında dimdik durabilen örnek mü’minler de ne güzel günlerde yaşadılar, ne güzel mü’min olarak yaşayıp gittiler. Allah hepsinden razı olsun. Kendileri kazandılar, bize de övünülecek bir miras bırakıp gittiler.
Onların izleri mübarek, işleri bereketli, günleri de ne günlerdi gerçekten de bu doğrudur. Doğru olmayan ise bizim, onların günlerine takılıp kalmamız ve günlerimizi onların günleri gibi yapamayışımızdır. Onların günlerinin bize örnek olması dışında bizi ilgilendiren bir yanı olmamalıydı. Bizim yaşadığımız günler, amellerimiz, bıraktığımız izimiz, bizden sonraki nesiller tarafından ‘ne günlerdi’ diye anılabilecek mübarek düzeyde olmadıktan sonra bizim onlarla övünmemiz bir anlam taşımayacaktır. Onların günleri ne ile mübarek oldu ise bizim günlerimiz de onunla övünülür hâle getirilmelidir, bu da bizim işimizdir.
Nuh aleyhisselamın gemisi, bugün de gerekiyor. O zamanın tufanını aratmayacak bir azap bugün de gelebilir. İsyan o isyandır, belki de fazlası bile olmuştur.
Musa aleyhisselamın firavunu boğulup gitti ise bugün dünya yine firavunlarla doldu. O ilahlığını ilan etti ise bugün aynı iddiada bulunanların sayısı sayılamayacak kadar çok oldu. Şimdi artık denizlerde yürüyecek kişilerin zamanıdır. Sonraki nesiller de ‘ne günlerdi’ derken, bu zamanda denizleri kendine yol yapanları anıyor olmalıdırlar.
Miras tüketmek yerine miras bırakacak işler yapmak gerekiyor. Zaman övünme zamanı değil, övünülecek iş yapma zamanıdır. Arkasına bakarken önünü göremeyenler yol alamayacaklardır.