Derler ki, büyük âlim Malik bin Enes, meşhur kitabı Muvatta adlı eserini yazdığında şöyle bir konuşma gerçekleşmiş: Muvatta ‘yazılmış kitap’ anlamına geldiği için o günlerde, onlarca muvatta olarak bilinen kitap bulunmakta idi. ‘Şu muvatta, bu muvatta…’ şeklinde anılıyordu kitaplar. Yanındakiler imama: “Bu kitapların isimleri aynı ismi taşıyor. İsimler karışacak. Siz başka bir isim verseniz olmaz mı?” deyince o da şu cevabı vermiş: “Bugün aynı isimde pek çok kitap olabilir ama yarın Allah için olmakta en samimi hangisi ise o kalır, gerisi kaybolur.”
Allah, İmam Malik’e rahmet etsin. Dediği gibi oldu sonunda. Onlarca muvatta isimli kitaptan şu anda biri var sadece ve o da onun ismi ile anılıyor. Malik’in Muvatta’ı deniyor. Gerçi o, benimki tam ihlaslıdır, iddia ediyorum, benimki kalacak demek istemedi ama onun ihlası ve ilmi asırları aşıp bize getirdi kitabını. Ümmetimizin imamlarından büyük bir imam olarak o da kitabı da bize ışık tuttu. Bizi Peygamber aleyhisselam ve ashabı ile buluşturdu. Allah ona rahmet etsin.
İmam Malik’ten bugüne onun bu tespitini örneklendirebilecek binlerce kitap yazıldı, konuşma gerçekleşti. Pek çok insan sahnede kendini öne çıkarmaya çalıştı. ‘Ben ben’ diyen niceleri oldu. Kiminin adı bile kalmadı tarih sahnesinde. Kimileri ise hiç ölmemiş gibi kaldılar. Allah Teâlâ bedenleri aldı ama eserlerini yaşattı. Kitapları yaşadı. Ağızlarından çıkan cümleler dillerde dolaştı. Nice muhteşem zannedilen eserler nihayetinde cılız bir görüntüye mahkûm oldu.
Tasavvuru kolaylaştırmak maksadı ile bir başka örnek zikredebiliriz. Bu örneği akıbet göstermek maksadı ile değil de meselenin tasavvurunu kolaylaştırmak maksadı ile zikredebiliriz:
Müslüman bir devletin tebaasından iki Müslüman mimarın inşa ettiği ve bugün tarihî değerinden ötürü beğenimizi celbeden sıradan iki camiyi, isimleri ile ilgilenmeden ele alabiliriz. Aynı dönemde temeli atılmış, yapı tarzı aynı ve ikisi de aynı şehirde iki cami: Birinde sabah namazı dolu bir görüntü veriyor, diğerinde ise namaz vakitlerinde ıssızlık hâkim oluyor. Hâlbuki cami, içinde namaz kılınsın diye vardır. Ziyaretçiler için ayakta kalan cami ile namaz kılanları için ayakta kalan cami aynı olabilir mi? Bize göre muhteşem ama melekler hangi kriteri dikkate alırlar?
Sadece cami meselesi değildir bu şüphesiz. Konuşulan sözler, üretilen projeler, yazılan kitaplar, yapılan toplantılar, verilen vaatler, koşuşturmalar, toplantılar… Müslüman olarak Müslüman kimliğimizle yaptığımız bütün işlerimiz… Her şeyimiz izlendiğine ve bir gün hesabını vereceğimize iman ettiğimize göre yaptıklarımızın ‘ne kadar kalıcı’ olduklarını sloganlaştırabilecek bir endişemiz olmalıdır. Özellikle de ahiret için yapıyoruz diye bildiğimiz işlerimizde, konuştuklarımızda bize ait işlerin ahiret kadar dayanıp dayanmayacağı endişemiz hep var olmalıdır. Ahirete kadar diye beklerken bizden önce unutulmuş işlerimiz ipe un sermek denen durum olsa gerek. Allah’ın mülkünde, Allah’ın kulları olarak, Allah için iş yapmamız ancak Allah kabul ederse değerli olacaktır. Bunun adının ihlas olması veya samimiyet olarak konuşulması sonucu değiştirmiyor.
İnsanların yaptıkları işleri rengarenk şişirip büyütmesinin çok kolay olduğu bir zamanda bugünü görebilenler için muhteşem işler yapıyor olabiliriz ve bu yaptıklarımız bizi mutlu edebilir. Asıl bize yarayacakları zamana kadar dayanıp dayanamayacağını test etmediğimiz işlerimiz bize güzel görünse de zamana dayanamayacak nitelikte oldukça işe yaramayacaklardır. Asrın daha da kökleştirdiği ve gerçekten daha etkili duruma getirdiği boyama ve şişirme hastalığından kurtulabilsek samimiyetimizle daha baki işlere muvaffak olabilirdik.
Kalın kalın kitaplardan, edebî sözlerden, iştah kabartan projelerden, dosyaların konup kaldırıldığı toplantılardan bakalım ne kalacak gelecek kuşaklara? Biz görmesek de melekler görür ve sonucu bize bildirirler bir gün. Bakalım ne kalır ve ne unutulur o gün.