Ümmet olarak özgül ağırlığımız bütün insanlık ile tartılacak düzeydedir. ‘İnsanlık için çıkarılmış’ bir ümmetiz. İlk insan Adem aleyhisselamdan bu yana insanlık adına oluşan birikim ve bugünü, yarını ile insanın biriktireceği birikimin tamamı bizim ilgi alanımızdadır. Güzelliklerin korunması ve yaşatılması, kötülüklerin imhası adına ne varsa o, bu ümmetin omuzlarındadır. Yaşadığımız çağ ve mekânla sınırlı değiliz. Bu nedenle de ümmet olarak özgül ağırlığımız asla ‘orta doğu’ ya da ‘Araplarla’ sınırlı değildir. İslâmlık adına insanlığın muhatabıyız. Omuzlarımızdaki yük insanlık adına yüklenilmiş bir yüktür. Ağırlığımızı, insanlığın ilk insandan son insana kadar olan bütünü ile tartabiliriz. Böyle bir tartma kabiliyeti olanlar ancak bu ümmeti anlayabilirler. Bu ümmetin çilesini ve iş ağırlığını başka bir mantıkla takdir edebilmek de mümkün değildir.
Ümmet olarak, Peygamber aleyhisselam efendimizin ağırlığını da bu yükün en ağırını taşıyan olarak görüyoruz. Biz ümmet olarak bu denli ağır ve yaygın bir yük taşıyorsak o yük esasen Peygamber aleyhisselamın omuzlarında idi zaten. Ona ümmet olmak da onun yüküne omuz vermek demektir. Peygamber aleyhisselamın muhteşem kimliğini tahlil ederken onun, miraç görmüş olması ve benzeri meziyetleri ile anıyoruz. Diğer peygamberlerden farklılıklarını, Allah Teâlâ nezdindeki büyük değerini, hakkında varit olan sözleri zikrederek onu anlamaya çalışıyoruz. Bunların yanında onun omuzundaki yükün ağırlığını da tefekkür etsek onu daha iyi anlamış oluruz. Onun ‘âlemlere rahmet’ olması, âlemlerin yükünü taşımasıdır aynı zamanda. ‘Âlemler’ ne ifade ediyorsa, âlemlere rahmet olarak gelen Peygamber aleyhisselam efendimizin yükünün ağırlığı da onu ifade etmektedir. Büyüklüğünün ve azametinin içini dolduran gerçeklerden biri de bu büyük gerçektir.
Dinimiz İslam da insanlık için son çaredir. Onunla insanlık, insan olarak var olma şansını sürdürmektedir. Bu da bizi, İslam’ı namaz ve oruçla sınırlandırılmış bir din olarak anlamanın hata olacağı anlayışına götürmektedir. İslam’ın özgül ağırlığı çok daha büyüktür. ‘İslami eğitim’ denebilmesi için eğitimin muhtevasını bütün insanlığı kuşatacak konulara yaymak gerekmektedir.
Müslüman ailenin, Müslüman toplumun, Müslümanca bir ticaretin hatta Müslümanca bir seyahatin bile özgül ağırlığı yaygın bilinen ağırlığından çok daha fazla olmalıdır. Seyahatle cihadı birleştirebiliyor olmak budur. Aileyi ‘’cihad merkezi’’ gibi görebilmek budur. Toplumu, birbirlerinin kardeşlerinden oluşmuş merhametli ve vakur insanların beraberliği diye anlamak budur.
Bir genç ‘Müslüman Genç’ olarak anıldığında onun özgül ağırlığını ne bedeninin kaç kg olduğu ile tartabiliriz ne de sahibi olduğu diplomalarla tartabiliriz. Müslüman gencin özgül ağırlığı, onun yüreğindeki imanı ile tartılmalıdır. Ashabı kiramın delikanlıları öyle tartıldılar. O tartılma anlayışı ile de şimdiki neslin ‘çocuk’ kabul edilen yaşlarında orduların başına geçirildiler. Her şeyden öteye, Peygamber aleyhisselamın elindeki sancağa talip oldular, onu taşımaya uygun bulundular. Allah onlardan razı olsun. Tam anlamıyla, Allah’ın onlar için takdir buyurduğu özgül ağırlıklarının hakkını verdiler. O ağırlıkları ile bulundukları konumları da ihya etmiş oldular. Zira onlar, bu ümmetin delikanlıları idiler. Bu ümmet adına ve bu ümmet ile vardılar. Bir tek delikanlı idiler veya beş kişi idiler ama bulundukları yerdeki binlerle tartıldılar. Allah’ın onlar için takdir buyurduğu ağırlık olan ‘Muhammed aleyhisselamın gençleri’ olma ağırlığına uygun kaldıkları için de bir kişi iken bir ordu gibi görüntü verdiler.
Şimdiki nesillerin ve şimdiki nesilleri yetiştirmekle mükellef bulunanların bunu bilmeleri gerekiyor. Gençleri, diploma olacak kâğıt ağırlığı ile değil de bu ümmetin genci olmanın ağırlığı ile yetiştirmelidirler. Gençler de bunu istemelidirler. Tartılmak için çıktığımız tartının ibresi buna göre ayarlanmalıdır. ‘Bu ümmetin genci olmak’ diye ayarlanmış tartılarla tartılmalıdır gençler. Bütün çağlarda ve bütün mekânlarda bu tartı ile tartılarak özgül ağırlığımızı bulabiliriz. Diğer tartılardaki ağırlığımızı gösteren bütün rakamlar, ya yer çekiminden etkilenmiş rakamlardır ya da birilerinin hilesi ile şekillendirilmiş rakamlardır.
Genç kızlarımızın ve genç erkeklerimizin yer çekimi etkisindeki tartılardan kurtulup, cennetlerin etkisindeki tartılarla tartılmaları gerekir. O zaman gerçek ağırlıkları ortaya çıkacaktır. O zaman bir yetişmiş Kur’an hafızının kim olduğunu anlayabiliriz. O zaman bir kere ‘subhanallah’ demenin nasıl göklerle ifade edilen bir ağırlığa denk geldiğini anlayabiliriz. O zaman şehidin ne bulduğunu hissedebiliriz. Özgül ağırlığımızı bizden daha hafif nesneler nasıl tartabilir? Bütün dünya menfaatleri ve dünyanın tamamı bizim için ‘sinek kanadı’ bile değilken biz dünyevi değerleri tartı aracı olarak kullanırsak karşımızda belirecek rakamlar bizim özgül ağırlığımızın rakamları olmaz. Dinimizin bize ne dediğini de o şartlarda anlayamayız zaten.