Mübarek bir Ramazan ayının Allah katındaki sevap umudumuz açısından bize maliyetinin bir ömür kurtarmak olduğunda tereddüdümüz yoktur. Cennete taşınacak bir ümit olarak görürüz onu. Öyledir de. Allah Teâlâ’nın elçisi öyle müjde etmiştir. Şeksiz şüphesiz bir umuttur Ramazan. Orucu, Kadir gecesi, teravihi, iftarı, mukabelesi, sadakası, zikri, mü’min kardeşlerle oluşturulmuş ortamları, umresi ve diğer bereket getiren bütünlüğü ile Ramazan ayı bizim için bir ömür denebilecek mübarek bir kaynaktır. Sevaplarla dolup taşmak ve günahlardan arınmak bakımından onun gibi bereketli bir ikinci mevsimden söz edemeyiz.
Bu özelliğini de ay boyunca telaffuz eder dururuz. Camilerdeki konuşmalar, aile içi muhabbetler, iftar ortamları, görsel ve yazılı basın organları hep bu yönünü dillendirir. Ramazan geldi bereket geldi, mağfiret geldi, umut geldi denir. İtiraz edilebilecek tek kelimesi yoktur bu büyük gerçeğin. Ramazanı bir umut olarak bize gönderen Rabbimiz, rahmet ve mağfiret dolu olmamızı murat etmiştir. Bizim de aradığımız ve beklediğimiz bu idi zaten. Aylarca süren yıpranmışlığımız telafi edilsin, kirimiz temizlensin, yırtığımız dikilsin, dilimiz ve gönlümüz düzelsin istiyoruz. Zaman ve ortam olarak da istediğimize uygun bir fırsatla karşılaşıyoruz ay boyunca.
İlk nesil olan ashab-ı kiram, bu büyük umut deryasına ilk dalanlar oldu. Biz de onları örnek gördük. Daha sonraki nesillerin Allah’ı ve cenneti umanları da bu ayın heyecanı ile coştular. Onları da okuduk, öğrendik. Onlara da imrendik. Biz de onlar gibi olalım istedik. Elhamdülillah, orucu başta olmak üzere bize getirdiği bütün farklılıkları ile ona sarıldık. Bu sarılmayı kulluğumuzun istisnaî fırsatlarından bildik. Bize Ramazan indiren Rabbimize, layık olduğu bütün övgü kelimeleri ile hamd ederiz. Ne büyük nimet, ne büyük fırsat bu!
Oruçla, Kur’an tilavetiyle, sadakayla, nafilelerle, tefekkürle ve Ramazan heyecanı içinde bizi farklı ortamlara taşıyan güzelliklerle dolup taşmak ne büyük nimettir. Bunları ihsan eden Allah’a şükürler olsun. Affedilme beklentisi ne tatlı bir beklentidir. Bir verip sınırsız karşılık almak ne hoştur. İnsan olarak yaşayıp meleklerle yol almak ne tatlı bir heyecandır. Hangi gün ya da gecesine bakılsa bu incelikler hissedilir Ramazan içinde. Orucu bir başka güzel. İftarı daha farklı. Sanki yeni öğreniyormuş gibi Kur’an okumak daha da başka. Hepsi güzel, hepsi kazanç bunların. Yerden göklere kadar bir yarış meydanına dönüşüyor dünyamız o ayın her gününde. Yıllar boyu kazanılamazlar bir saatte kazanılıyor. Bir, bin oluyor. İnsan, cennetten nefesler alır gibi yükseliyor.
Ramazan ayının bize kazanç olarak karşılığı biiznillah cennettir. Allah’ın rızasıdır. O, içinde bin aydan daha hayırlı bir Kadir gecesi barındırdığı sürece kanun da budur. Kadir gecesi barındıran bir ayın bize kazancı hayalimiz olan cennettir. Buna iman ederiz. Kazanacağımızı hesap ederken maliyet budur. Rabbimiz böyle vaat etti.
Bir de şunu düşünmek gerekmiyor mu: Bir kazançtan söz ediliyorsa, doğal olarak kaybetmek de yok mudur? ‘Şu yatırımın sonucu şu kazanç olacak’ diyen birinin, o yatırımdaki hesapları tutmadığında bir kaybı söz konusu olmuyor mu? Oluyor elbette. Umut edilenle elde edilen arasında dengeleme yapmak ne kazandığını bilmek için şart değil midir?
Dönüp eski Ramazanlarımızı ele alabiliriz. Kaç Ramazan geçirdik. Her Ramazan, istisnasız bir cennet umudu idi. Tertemiz olma hayalimizdi. Günahlardan kurtulma ve büyük ecirler biriktirme fırsatımızdı. Kaç kere geldi bu fırsat önümüze. Fertler olarak geldi, ümmet olarak geldi. Bir öncekini ne yaptık, yakın geçmiştekini ne yaptık. Bugünkü Ramazan fırsatını ve kazancını hesaplayabilmek için geçmiştekilerin maliyetini toplama katmak gerekmiyor mu? Ticarete yeni kanun getiremeyeceğimize göre, geçmiş Ramazanların maliyetini hesap etmek zorundayız. Yapamazsak sermayemiz eriyecek, fırsatlar kaybolacaktır.
Kazanırken maliyeti tam bir cennet olan Ramazan’ın kaybedildiğindeki maliyeti nedir? Bir mü’min için nedir, bu büyük ümmet için nedir?
Bu seferki Ramazan ayımızı, maliyet açısından hesaplasak doğru olmaz mı?