Ümmetimizin mevcut durumunu tahlil etmek zor değildir. Şeriatımızın ‘’geçmişin kabahatlisi ve geleceğin adı duyulmak istenmeyen tehlikelisi’’ olarak hatırlatıldığı da herkesin bildiğidir. Ümmetimizin dışındakilerin bu düşman gözlü bakışları bir yana, bu ümmetin içinden olduklarını düşünüp de ümmetimize bakan gözlerinde sinsilik bulunanlar vardır. Hadislerde haber verilmiş bulunan ‘milletlerin üşüşmesi’ gerçeği her gün biraz daha yoğunlaşarak artmaktadır.
Allah’a hamd ederiz; dinimiz ilk günkü berraklığı ile elimizdedir. Kur’an’ımız, Sünnet ’imiz ve Şeriatımız elimizdedir. Önceki ümmetlerdeki gibi bir tahrifat oluşmamıştır, oluşmayacağı da biiznillah kesindir. Asırlardır aralıksız süren saldırılara rağmen indirildiği gibi korunan bir dine sahip olmamız bizim için büyük bir nimettir. Bu nimetin en tabii şükrü de onun için gayret etmek, nimetin sürekliliği için cihat etmektir.
Bir yandan nimetin varlığı ile övünmek diğer yandan da nimetin sürekliliği için gayret etmemek çelişki olur. Müslüman fertlerin ve o fertlerin oluşturduğu yapılanmaların İslam nimetine şükür için ne yaptıkları elbette Allah Teâlâ’nın hesabını soracağı şeyler arasındadır. İslam gibi bir nimetin şükrü de İslam çaplı olmalıdır şüphesiz. Sofradaki nimetler için kalkarken ‘elhamdülillah’ sözcüğü yeterli olabilir ama kâinat çaplı bir nimet olan İslam için kâinat çaplı olacak bir şükür yapılmalıdır. Bunun adı cihad olur veya başka bir çalışma olur ama gerekli olan şükür, nimetin çapı ile orantılı olmalıdır. Bu orantı en başta niyetlerde ortaya çıkmalıdır. Dinimiz için yapmayı düşündüğümüz işlerdeki niyetimiz elimizdeki nimetin ağırlığına uyumlu olmalıdır. Kâinat çaplı bir nimet için kasaba çaplı bir şükür tasarlayamayız.
Büyük niyetlerle beraber büyük planlar da bulunmalıdır.
Günübirlik planlar muteber olmayacaktır. Kıyamete kadar baki bir din için çalışanlar günlük, yıllık planlar içinde olmamalıdırlar. Ne fertler ne de oluşumlar kıyamete kadar uzatılmış bir projeyi yıldan yıla ayarlanan planlarla kuşatamazlar. Büyük niyetler büyük planlar getirmelidir. Ardından da o büyük planlara büyük sadakatler gösterilmelidir. O büyük plan için canlar feda edilecekse canlar verildi demektir. Mal ise mal verildi. Bu, fertlerin fert çapındaki fedakârlığı olacaktır. Fertlerden müteşekkil oluşumlar açısından da fedakârlık gerektiğinde o da feda edilebilmelidir.
Fertlerin yerini oluşumlar ve maddi imkânlar dolduramayacaktır. Oluşumların, cemiyetlerin yerini de fertler dolduramayacaktır. Her taş için ağır olacağı bir yer vardır. Her mü’min için ve her cemiyet, dernek için bir görev vardır. Herkesin bir sorumluluğu vardır. Sorumluluklarımızı birbirimize havale edemeyeceğimiz ise bilmemiz gereken bir gerçektir. Kimse kimsenin namazını kılamayacağı kadar büyük bir hakikat de şudur: Bu din için bir şeyler yapılması gerektiğinde bir mü’minin başka bir mü’minin yaptıklarını kendi hesabına sayması ya da bir uçtan bağlı olduğu oluşumun faaliyetlerini kendi lehine yapılmış sayması boş avuntudur. Bu ölçü, oluşumlar açısından da böyledir. Hepimiz kuluz, hepimiz İslam nimetinin kullananlarıyız. Bu nimete karşı şükür borcumuz vardır. Yediğimiz ekmek için şükür düşünür de bu büyük nimet için, o nimetin ağırlığı ile uyumlu bir şükür düşünmezsek bunun bu çağdaki dille ifadesi nankörlük olur. Nankör olarak anılmamak ve meleklerin kayıtlarında öyle görünmemek için elimizden geleni yapmak durumundayız.
Dinimiz için neler yapılması gerektiğine dair bir liste yapılabilir şüphesiz. Bu liste belli coğrafyalarda ve belli zamanlarda farklılık da gösterebilir. Bu çok önemli değildir. Dün öncelikli olan bugün ikinci sırada olabilir. Filan coğrafyadaki mü’minler için öncelikli olan ile bu coğrafyadakiler için öncelikli olan arasında fark da olabilir. Bu ümmetin sorumluluğunu başta âlimler olmak üzere omuzlarında hissedenler önemli ve öncelikliler sıralamasını oluşturmak zorundadırlar. Onlar bunu ihmal ederlerse elbette âlimler namaz kılmıyor diye namazı bırakmayı düşünmeyen mü’minler, o görevleri de ihmal edecek değildirler. Kaybeden mesela alimler olur ama ümmet gençlerinin omuzlarında yoluna devam eder. Âlimler özel hissiyatlarını, gizli endişelerini öne çıkarsalar da, bu merhume ümmetin gençleri ve onların yüreklerindeki heyecan, yolu aydınlatmak için yeter biiznillah.
Büyük ve eşsiz İslam nimetinin şükrü olarak iş listemiz şudur:
Fertler ve oluşumlar olarak erimeden ve aslımız olan ashabı kiramdan kopmadan ayakta durmayı becermeliyiz. Bu birinci işimizdir.
İkinci işimiz de dışımızdaki insan ve cin oluşumlarına karşı tek parça olmayı becermeliyiz.
Üçüncü olarak da kıyamete kadar baki bir dinin mü’minleri olarak o geniş alana yayılmış planlar üzerinde yoğunlaşmalıyız.
Üzerimize düşeni yapabildiğimiz kadar yapalım. Yapabileceğimiz ile yapmadıklarımız arasındaki hesap farkını da Allah’a bırakalım. Nasıl olsa o görüyor, biliyor ve sayıyor.
Allahuekber.