Mü’min ve mü’minin yaptığı iş su gibidir. Suyun hayatın esası olması gibi, mü’min insan da Allah’ın insanı ve kâinatı var etmesinin sırrını idrak etmiş insandır. Mü’min insan su gibi azizdir, yaptığı işleri de azizdir. İmandan mahrum insan da köpük gibidir. Görüntüsü cazip olsa da o sadece köpüktür. Suda oluşur ama su gibi değildir. Geçici ve değersizdir. İmandan mahrum insan ve onun işleri değer taşımaz. Görkemli görüntü verse bile faninin faniliği ile eriyip gidecek işler yapar mü’min olmayan. Mü’min ise ebedî cennetlere taliptir, kendisini ebediyete layık gördüğü için yaptığı işlerinde de o kaliteyi oluşturur. Bunun için çalışır, böyle çalışır.
Mü’min insan, günlük hayatına dair iş yaparken de Rabbi için ibadet yaparken de böyle bir anlayışla yol alır. Köpük düzeyinde bir iş sahibi olmayı kendine uygun bulmaz. İbadette ibadetin gerektirdiği seviyeyi bulmaya çalışır. İnsanlarla ilişkisinde de insanlığın gerektirdiği seviyeyi bulmaya çalışır. Sıradan olmak istemez, sıradanlığa rızası olmaz. Çünkü sıradan biri olmak, sıradan bir iş yapmak köpük olmayı kabul etmektir. O ise su gibidir; hayattır, hayatın varlığı için zaruridir.
Mü’min hangi iş içinde ise o iş, onun elinde su gibi azizdir.
Mü’min, ibadetlerden birini mesela namazı eda ederken köpük gibi namaz kılmaz. Kıldığı namazı su gibidir. O namaz, onun hayatı olur, ona güç katar. Oruç tutarken, haccederken, zekât verirken, Kur’an tilavet ederken, sılayırahim yaparken, zikrederken, okurken, yazarken su kıvamında olur. Bir kere iman standartlarına çıkmış olmanın tabii sonucudur bu durum.
Mü’min, evlenip ev ve aile sahibi olduğunda da, köpük işler yapmaz, öyle bir beklenti içinde olmaz. Bütün insanlar köpükleşse de o, su gibidir, azizdir, aziz olanı yapar. Evliliğini yeryüzü şartlarında ama gökyüzü düzeyinde gerçekleştirir. Üç günlük mutluluk bekleyerek köpük bir beklenti içinde olmaz. Ebedî bir saadet için adım atar, ‘bir yastıkta kocamak’ düzeyinden ‘bir cennette olmak’ düzeyine yükselir. Yüksek başlar, ulvî devam eder. Geçici değerlerle eriyip gitmez ki, su gibi aziz ve asıl olan olsun. Eşin eşe bakışı, birbirlerine tahammülü, karşılıklı beklentileri, temennileri ve tesellileri ya su gibi ya da köpük gibidir. İman sahibi insanın kimliği için en keskin sonuçların alınabileceği aile içi ilişkilerindeki su veya köpük düzeyi bu nedenle mü’mini ilgilendirir.
Çocuk yetiştiren mü’min de bu gözle bakar hayata. Doğurur, büyütür, eğitir ama köpük doldurmaz kabına. Sudan, su gibi olmaktan vazgeçmez. Bir kere iman sahibi olmanın gereği olarak buna inanır, böyle inanır.
Mü’minin sabrı da köpük sabır değildir. Geçici şeylerle avunmayanın köpük gibi sabrı olmaz elbette. Sabrı kimliğini yansıtacaktır onun. Gündüzünde, gecesinde, işinde, evinde su düzeyinde bir sabırla yaşar. İbadetinde o sabır vardır. İlişkilerinde o sabır vardır.
Mü’min, konuşurken seçtiği kelimelerinde de su kalitesindedir. Söz söylemenin, söz dinlemenin hatta tefekkürün bile suyu ve köpüğü olur. İnsan, kullandığı kelimelerden, dizdiği cümlelerden tanınabilir. Dilinden, beden hareketlerinden kimliği tanınacağına göre mü’min, köpük olarak kalacak kelimeler kullanamaz. Köpük düzeyinde tavırlar göstermez.
Mü’min seyahat eder, dinlenir, muhabbet eder, neşelenir, neşelendirir; bunları Allah’ın kendisine ihsanı olarak görür. İster camide olsun isterse çay bahçesinde olsun; mü’min kimliği ile bulunduğu sürece mü’min, Rabbinin nazarında ve insanların gözünde köpük gibi işlerle bilinmez.
İman bir tavırdır. Aynı zamanda da bir seviyedir. Yön göstergesidir. Kimlik bilgisidir.
İman bir şahsiyettir. Bu şahsiyet hiçbir zaman köpük gibi bir şahsiyet değildir. Çalkalandıkça kabaran köpük gibi olmak başka şey, ezelden su gibi olmak, hayatın özü ve idamesi olmak başka şeydir. Bir tercih yapılacaksa, mü’min insanın tercihi su gibi olmaktan yanadır.