Etten-kemikten oluşan bir bedenle hayatımızı yaşıyoruz. Yediğimiz içtiğimiz et ve kemik oluyor. Gıdamızdaki eksiklik sonuç olarak bedenimizin çökmesine ya da arızalı olmasına neden oluyor. Görünen maddi boyutumuzun gerçeği budur.
Ruh âlemimiz, bizim asıl kimliğimiz olan mü’min kimliğimiz de başta imanımız olmak üzere salih ameller ve ibadetlerle aktif kalmaktadır. Gıda bedenimizi canlı tutarken salih işlerimiz de ruhi yapımızı canlı tutmaktadır.
Bedenimiz ve ruhumuzun ortak sonucu olan mü’min insan kimliğimizi bu dünya hayatı içinde boğulmaktan kurtaran ise umudumuzdur. Umudumuz kadar ufku gören gözlerimiz, ileriyi planlayan beynimiz vardır. Umut tükendikten sonra bedenimizin hatta imanımızın tükenmesi uzak bir ihtimal değildir. Kur’an’ımızın ‘ancak kâfirler Allah’ın rahmetinden umutsuz kalırlar’ şeklindeki işareti de bunu göstermektedir.
Umut, bebeğin de azığıdır ihtiyarın da. Umudu tükenenin nesi tükenmemiştir ki, imanı ve kimliği tükenmiş olmasın? Bir nefes daha fazla almayı ummak hayata tutunmanın adıdır. Dünya nimetlerinden herhangi biri için de böyledir bu, ahiret nimetlerinden herhangi biri için de. Cennet ve cennette vaat edilen ne varsa o umudu canlı tutmaya yöneliktir. Allah’tan ümitvar olmak imanın özüdür. Cennet umudu ile sabah namazı kılmak, Ramazan orucu tutmak mü’min insan farkıdır.
Karşılığını Allah’tan ümit ederek şehit olmak mü’min insanın farkıdır. Kur’an’dan bir âyet daha fazla okumak için gayret etmek, bir fazla sevap bulmak içindir. Bu da bir umuttur. Farz olan namaza iki rekât nafile ilave ederek kılmak, umudu daha canlı hâle getirmektir. Hac da böyledir zekât da.
Umut, iman hayatımızın enerjisidir. Maddi hayattan umudu kesilenlerin intihar etmeye meyletmesi gibi bir gerçek de iman ve imanla ilgili konularda umudu tükenenlerin bir nevi manevi intihara yeltenmeleri kaçınılmaz olur. Şeytanın bin bir hile ile bizi Allah’tan, ahiretten, cennetten, cennet nimetlerinden umutsuzluğa çekmeye çalışması ağır bir şeytan hilesidir. Mü’minlerin bireyler olarak umutsuz kalmaları neticede ümmet olarak umutsuzluğa götüreceğine göre, her türlü umutsuzluk telkini ve pratiği imanımızı enerjisi bitmiş duruma götürecektir.
Mahallemizdeki camileri koruduğumuz gibi mü’min toplum olarak Allah’a umudumuzu da korumak zorundayız. Camiyi korumak ile Allah’a umudu korumak bu algı üzerinden savaş yürütülen dünyada modern bir eğitim konusu olmalıdır. Allah’ın kudretine, dininin ebediliğine, Şeriat’ının cari olacağına, ahirette mutlak adaletin tecelli edeceğine olan umudumuz, günlük ezanlar gibi kulağımıza ve oradan da yüreklerimize girmelidir.
‘İnsanlar yüreklerindeki umutlar kadardır’ desek abartmış olmayız. Bu ümmetin ilklerinin cennet umudu ile sonrakilerin cennet umudu arasındaki fark, ilklerin amelleri ile sonrakilerin amelleri arasındaki fark kadardır.
Allah’a ve cennetine umutları, Peygamber aleyhisselamın onlara vaat ettiği şeylere itikatları sonraki nesillerde yer yer felsefi tartışmalara dönüşmüştür. “Bu elimdeki salkımı yiyecek kadar bile olsa cennete gitmeyi bekleyemem” sözünü dillendiren mü’minin vaatlere itimadı ve içindeki umudu bugün için kaybolmuş hazine durumundadır. Umudun tükendiği yerde cennete koşan insan nasıl görülür.
Yarın güneş doğar mı diye endişesi olmayan bir mü’minin, Allah’ın dinine yarını takdir etmekte zorlanması ürkütücü bir tükenmişliği yansıtır. Allah onlardan razı olsun, genç sahabilerin engin umutları olmasaydı, gençliklerini çöllerde yürüyüp İslam’ı yaymaya adayabilirler miydi? Her biri cenneti de cehennemi de gözlerinin önünde görür gibi bir hayat yaşadılar. Cennet ayetlerini dinlerken neredeyse elini uzatıp önündeki akan cennet ırmağından bir avuç içecek durumda idiler. Peygamber aleyhisselam onlara deccalı anlattı, geri dönüp onun arkalarında olup olmadığına bakacak oldular. Bu onların, dinledikleri hadislere itikatlarını ve o sözlerin gerçekleşmesine olan umutlarını gösteriyordu.
Umutsuzluk bir bitmişliktir. Özel hayatımızdaki umutsuzluktan dinimizin yarını hakkındaki umutsuzluğa varıncaya kadar bu bir gerçektir. Şeytanın bütün olumsuz telkinlerine rağmen her gün yeni bir enerji yüklenerek umut dolup yürümeliyiz bu yollarda. Umutsuzluk pompalayan merkezleri de en azından bize yararı olmayan noktalar olarak tespit edebiliriz.
Umudumuz imanımızla aynı çizgide yürümelidir. Zira biz Allah ile beraberiz. Mülk onundur, kanunlar onundur. Güveniyorsak ona güveniyoruz. Bunun için umutluyuz. Umudumuzu tükenmez bir enerji görüyoruz, öyledir de.